Göçebelik ve Türk Kültürü

Bir önceki yazımızda Türk kültüründe göçebelik sorununu ele almış, köken itibari ile kültür ve sosyal hayatımızı belirleyen ana karakterin bu göçebelik olgusu olduğunu söylemeye çalışmıştık.

Daha önce de belirttiğimiz üzere Türk kültür ve sosyal hayatının esasını belli bir “hareket”  felsefesi ile düşünmek gerekir. Türkler tarih sahnesine çıkmaya başladıkları andan itibaren göçebeliğin de etkisinde kalarak her zaman belli bir hareketlilik ve akışkanlık özelliği gösterirler. Altay Dağlarında başlayan bu tarihi macera;  Çin"in işgali, Kuzey Sibirya, İran işgali, Bizans hayalleri ile devam eder. Ardından İstanbul" un alınışı Türk siyasi ve kültür tarihinde büyük bir kırılma oluşturur ve tarihimizin ana eksenini oluşturur. Türkler bununla da kalmayıp gözünü Avrupa"ya dikerler. Artık yeni “Kızılelma” Avrupa olmuştur. Türklerin Avrupa tutkusu yaklaşık bir 400 yıl boyunca “fütuhatçı” bir anlayış ile devam eder. Büyük fetihler ve bozgunlar olarak yazılan bu tarihsel süreç Avrupa"nın ekonomik ve siyasi devrimlerini yapması ile sonuçlanır. Diğer taraftan Türklerin Avrupa birliğine olan ilgisi ve birliğe dâhil olmak isteyişini bu tarihsel arzudan, bir şekilde Avrupa"da olmak isteyişinden kaynaklandığını düşünüyoruz. Çünkü aklına koyduğunu bir şekilde yerine getirmiş olan bu milletin kafasında bir şekilde Avrupa"da olmak fikri, tutku halini almış, adeta tarihsel bir saplantı olmuştur. 300- 400 yıl boyunca fetihçi bir anlayış ile Avrupa"yı bunaltan Türkler son 200 yıldır barışçıl amaçlar ve sebepler ile Avrupa fikrini canlı tutmuşlardır.

Tarihsel hareketliliği ve akışkanlığı bir yaşam biçimi haline getiren Türkler bir önceki yazımızda da dile getirdiğimiz üzere düşünce üretmede ve yerleşik büyük toplumsal sistemler kurma konusunda sıkıntı yaşamışlardır. Mütemadiyen akınlar, göçler ve hareketlilikler yaşayan bir topluluğun böyle bir netice alması gayet doğal gözükmektedir. Evet, Türkler medeniyet kurucu bir millet olmamış ve fakat medeniyet taşıyıcı bir millet olmuşlardır. Bu tarihsel rol asla küçümsenmemelidir. Çünkü medeniyet kurucu milletler tarihin mezarlıklarında yerini alırken(Roma, Helen. Pers) Türkler o müthiş hareket kabiliyetleri sayesinde canlı kalmayı başarabilmişler, varlıklarını devam ettirebilmişlerdir.

 Değerli okuyucular, bütün bu düşüncelerin ve sorunların bir gazete yazısında tartışılamayacağının elbette farkındayım ancak daha öncede söylediğim gibi kendimizi ve toplumumuzu anlamak, tarihsel yürüyüşümüzü unutturmamak açısından birilerinin bu işi yapması gerekiyor. Bu bağlamda meraklısına birkaç kitap ismi vermek istiyorum. Bu kitaplar Türk toplumunu tarihsel anlamda iyi irdeleyen gerçekten ufuk açıcı kaynaklardır.

• Türklerin Tarihi,  Jean Paul Roux, Kabalcı Yayınları
• Türk Grup Davranışı, Erol Göka, aşina Kitaplar
• Türklerin Psikolojisi, , Erol Göka Aşina Kitaplar