İnsanın huzuru ve mutluluğu; gönlünün ve zihninin rahatlığına, ruhunun dingin oluşuna bağlıdır. Ruh dengesi bozuk olan herkes; istinanısız huzursuzdur. Varlık ve yokluk, imkan ve makam, unvan ve pozisyon her ne kadar beşerin hayatını etkiliyorsa da; huzurlu olup, mutlu yaşamada temel belirleyiciler bunlar değildir.
Gönül huzurunu bozan ve ruhu kemirip, insanı içten içe yiyip bitiren görünmez wampirler vardır. Öfke, kin ve nefret gibi kemiriciler, ruhun ayarını bozan wampirlerdir. Ruhsal duygular da denilen bu kemirgenler, insanın ruhunun yanında fizyolojisine de zarar vererek biyolojik hastalıklara yakalanmasına neden olurlar.
İnsanoğlunun doğasında var olan bu duygular, insanı bazen iyiliğe bazen de kötülüğe sevk edebilir. Özellikle de sözünü ettiğimiz; öfke, kin ve nefret gibi olumsuz duygular, hem kişinin iç huzurunu kemirir hem de çevresiyle olan ilişkilerini yıpratır. Bu duyguların tarih boyunca toplumsal ve bireysel düzeyde nasıl etkiler doğurduğu tecrübelerle bilinmektedir.
İslam, öfke, kin ve nefreti kontrol altına almayı öğütler. Kur'an-ı Kerim’de "Öfkeni yut/tut!" diye buyurulan ayet (Ali İmran Suresi, 134. ayet), müminlerin, öfke gibi yıkıcı duygulara kapılmayıp, sabırlı olmalarını ve affediciliği ön plana koymalarını teşvik eder.
Peygamber Efendimiz (sav) ise “Güçlü kişi güreşte yenen değil, öfkesini yenen kişidir” buyurarak, öfkenin akıl ve vicdan süzgecinden geçirilmesi gerektiğini hatırlatır. Bu öğütler, İslam’da kin ve nefretin insan ruhunda ve toplumda açabileceği yaraların bilincine işaret eder.
Öfke ve kin, tarihte savaşları ve toplumsal çatışmaları tetikleyen önemli bir faktör olmuştur. Emeviler döneminde Şiiler ile Sünniler arasındaki gerginlik, öfke ve kinle büyümüş, sonraki yüzyıllarda bu ayrım toplumsal düzeyde derin çatlaklara yol açmıştır.
Tarihteki bu tür olaylar, kin ve nefretin yalnızca bireyler değil, toplumlar üzerinde de nasıl yıkıcı etkiler bırakabileceğini gösterir. Kin, bireylerin bir topluluk içindeki bağlarını zayıflatır, bireyleri birbirine karşı güvensiz ve saldırgan hale getirir.
Sosyologlar, kin ve nefretin bireylerin ait oldukları toplumla uyumlarını zedelediğini belirtirler. Bireyler bu duygularla hareket ettiklerinde, rasyonel kararlar almak yerine, duygusal ve tepkisel davranışlara yönelirler. Bu durum, toplumdaki ilişkilerin bozulmasına ve toplumsal düzenin zarar görmesine yol açar.
Öfke, kin ve nefret, yalnızca çevreye zarar vermekle kalmaz; bireyin iç dünyasını da yıpratır. Bu durumda, birey sürekli tetikte ve saldırgan bir ruh halinde yaşar, ki bu da bedenin strese maruz kalmasına, fiziksel ve ruhsal sağlığın bozulmasına neden olur.
Kin besleyen kişilerde kalp hastalıkları, yüksek tansiyon gibi sağlık sorunlarının görülme oranı daha yüksektir. Bu durum, ruhsal huzur eksikliği ile yakından ilişkilidir. Zira insan, sürekli kin ve öfke içinde yaşadığında, kendi benliğine de yabancılaşır, sevgi ve şefkat duygularını kaybeder.
Dinimiz İslam, bu tür olumsuz duyguları yönetmenin en etkili yolu olarak affetmeyi ve sabretmeyi öğretir. Kur’an, insanları bağışlayıcı olmaya, öfkelerini kontrol etmeye teşvik eder. Hz. Muhammed’in (sav) Taif’te taşlanması esnasında gösterdiği sabır ve merhamet, bunun en güzel örneklerinden biridir.
Peygamber Efendimiz, kendisine eziyet edenlere karşı kin gütmek yerine onları bağışlamış ve onlara dua etmiştir. Bu tavır, öfkeyi ruhsal olarak kontrol edebilmenin; hem psikolojik hem de ruhsal anlamda kişiyi güçlendirdiğini gösterir. Affetme duygusu, psikolojik bir rahatlama sağlar ve bireyin gönül huzuruna kavuşmasına katkıda bulunur.
Öfke, kin ve nefret; bireyi içten içe kemirirken, insanın manevi huzurunu bozar. İslam’ın öngördüğü sabır ve affedicilik, bu duyguların zararlı etkilerini gidermek için en etkili yöntemdir. Gönül huzuru arayan bir insanın, öfkesini kontrol etmeyi öğrenmesi, kin ve nefretten uzak durması gerekir. İslam’ın ahlak anlayışının temelinde; barışa ve toplumsal dengeye sahip olmak için sabır tavsiye edilir. İnsanı insan yapan; öfkeyi değil merhameti ve affı yeşertebilmektir.
Öfke; başkasının hatası nedeniyle kişinin kendisine verdiği ruhsal hapis cezasıdır. Kin; insanın ruhuna bağlanmış bir zincirdir; ilerlemeye engel olur. Nefret; zehirli bir dikendir, başkasına saplamak isterken kişinin kendine batar. Öfkeyi içinde tutmak, elinde kor tutmak gibidir; ilk önce sahabini yakar. Kin; ruhun huzurunu kemiren bir kurttur; yavaş yavaş kişiyi içten yok eder. Nefret beslemek; içindeki sevgiye yapılan en büyük ihanettir; sevginin yerine zehir doldurur. Öfke; hakikati karartır, gözlerin görmez, kulakları duymaz hâle getirir. Kin dolu bir kalpte sevinç bulunmaz, onun her anında bir karanlık vardır.
Huzurlu bir yaşam için ruhun dengeli olması gerekir. Ruh dengesini bozan ve iç dünyayı kemiren wampirlerden uzak durmak, eğer böyle bir hastalık oluşmuşsa mutlaka kurtulmak gerekir. Bunun için tedavi; İslâmi tavsiyelere kulak vermek, sabırlı olmayı öğrenmek gerekir. Affetmek; haksızlık yapanı haklı kılmaz, haksızlığa uğrayanı erdemli yapar. İntikam duygusunun ön çalışması olan; öfke, kin ve nefret gibi olumsuz ruhsal duyguların, hayatı karartmasına izin vermemek gerekir. Sakın ! Kendinize yazık etmeyin...