GÖRÜNMEYEN "SESSİZ ÇIĞLIK"...

Sami Kesmen

Kur'an, büyük günahları ismen açıklamıştır. Bu nedenle büyük günahlar içinde sayılanlara "Büyük Günah" denir. Bir başka vesileyle işlenen veya bir başka fiile bağlı olan hatalı, yanlış eylemlere de "Küçük Günah" denir. Gerek Kur'ani mesajlardan, gerekse Peygamberi söylem ve fiillerden küçük ve büyük günahlar, konunun uzmanları tarafından çıkartılabilir. Zaten bu hususlar, bu konularda ilgili tasnifler içerisinde yer almıştır. Müfessirler, muhaddisler, İslâm hukukçuları ayet ve hadisleri değerlendirirken bu konuların altını önemle ve özenle çizmişlerdir.
Büyük günahlar içerisinde zikredilen bazıları da vardır ki, bunlar geçmiş ümmetlerin helâk nedeni olmuştur. Hz. Muhammed s.a.v. yaptığı bir duasının kabul olduğundan beyanla, ümmetinin günahlar nedeniyle toplu helâk yaşamayacakları bilgisini vermiştir. Müslümanlar tarafından bunun; Peygamber hürmetine, ilahi bir ihsan olduğuna inanılır. Ancak; bireysel helakların tahribatları ve acıları da toplu helaklardan az değildir. Bir farkla ki; helâkı hak eden, helâkla karşılaşmış olur. Bu konular, kıssalar halinde; "Helak Olan Kavimler"in örnekleri olarak Kur'anda anlatılmaktadır.
Yazımıza başlık yaptığımız; "Görünmeyen Sessiz Çığlık"la anlatmak istediğimiz ise, Gayretullaha dokunan affı olmayan, göz yaşı ve kana vesile olan; itikadi, ameli ve ahlaki günahlardır ki, bunlar; helâk olan kavimlerin de ortak özelliklerini oluşturmaktadır. "İnkâr, İsyan ve Zulüm" af konusu olmayan en büyük günahlardır. İnkâr ve İsyan; Allah'a direk kafa tutmaktır ki, Allah c.c. ile Münkir ve Asi arasında geçen süreçtir. Zulüm ise; Allah'ın yarattığı bazı kullarının, diğer bazı kullarına yaşattıklarının adıdır. Bunda; göz yaşı ve kan vardır.
Atalarımız; "Zulümle abâd olunmaz" demişlerdir. "Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" atasözü de bir başka tecrübenin ürünü olarak yine zalimlerin sonunu ifade etmek için söylenmiştir. Zulüm'de; gözyaşı vardır, kan vardır, haksızlık vardır, adaletsizlik vardır, ihanet vardır. Karşı tarafı mağdur eden her haksız ve baskıya bağlı eylem, en küçüğünden en büyüğüne kadar "Zulüm"dur. Maddi ve manevi, fiziki ve onursal hak ihlalleri de bu kapsamdadır. Ancak, bunun esas mağduriyet konuları; doğuştan gelen hakların ihlâl edilmesidir.
Allah tarafından insana verilen onuru hayatta tutabilmek için; din, can, akıl, nesil ve mal gibi beş ana unsur; doğuştangelen haklardırve herinsaniçin geçerldir. Bu beş hakka; "Zarûrât-ı hamse" adı verilmiş ve İslâm âlimleri tarafından bunlar eserlerinde önemle vurgulanmıştır. Bu beş hakkın ihlâli; zulüm, iadesi ve izalesi için mücadele; cihattır. İhlâl eden; zalim, hakkı ihlâl edilen; mazlumdur. Hakkını elde etmek ve korumak için ölen de; şehittir. Şehitler, ahirette en yüksek ve yüce makama sahip olacaklardır.
Zulüm, ihanet, asilik, canilik, soysuzluk, yolsuzluk, haksızlık karşısında insanlığın sustuğu, dünyanın sessizliğe büründüğü bir dönemde ve zamanda; ağaçlar, otlar, kuşlar konuşmaya başlar. Onların konuşması Rablerine zikirdir/nazdır, dünyadakileri İHBAR, masum ve mazlumları İBRA'dr. Arş-ı Alâ'nın titremesine vesile olacak bu kainat şikayetinden önce; imtihan için yaratılan insan kendine gelmelidir. Hak ihlallerinin iade ve izalesinden tüm toplum, hatta tüm insanlık sorumludur. Her insan bireysel olarak, her millet toplum olarak, Müslümanlar da ümmet olarak zulme karşı durmak zorundadır.
Hz. Peygamber öncesi dönemlerde bu hâlin karşılığı; toplumsal helâk olmuştur. Muhammed (s.a.v.) ümmetinde toplu helâk olmayacağı için bireysel helâklar beklenir/gelecektir. Bunun ön habercisi de; huzursuz, sabırsız ve şükürsüz bir yaşamdır. Bu duruma gelen her bir kişi; İSTİĞFAR edip, kendine gelmedikçe; büyük şoklara hazır olmalıdır. Kur'ani hakikat bunu; böyle bildirmektedir. İnsanların hayatlarından şikayet etmeleri bu nedenledir. Eşiyle, çocuğuyla, anasıyla, babasıyla, komşusuyla, arkadaşıyla sorun yaşayan, anlaşamayan ve şikayetçi olan kimse, önce kendisinin yukarıda bahsi geçen konularda üzerini düşeni yapıp yapmadığını gözden geçirmelidir.
Zulme karşı, insanlar ve insanlık görevini yerine getirmez de, Gazzede olduğu gibi bir avuç insan haklarını korumak için cannlarını verirken seyirci kalırlarsa, kainatın hücreleri buna "Sessiz Çığlık"la, konuyu Allaha arz ederek cevap verirler. İşte; ağaçlar, kuşlar, taşlar, otlar, böcekler, çiyanlar, arslanlar...vs hepsi böyle zamanda konuşurlar, "Sessiz Çığlık" atarlar, mazlumların halini, seyircilerin durumunu, zalimlerin zulmünu; Allaha şikayet ederler. Onlar böylesi vahşete sessiz kalamazlar.
Gazzedeki vahşeti; insanlar ve Müslümanlar değil, Sessiz Çığlığın şikayetleri bitirecektir. Günahsızlığa kodlanmış, insan dışındaki tüm varlıklar konuyu kendi dilleriyle duaya dönüştürecek, Arş-ı Alâ'nın titremesine neden olacaklardır. Hz. Süleyman'ın Kudüs'te, Mescid-i Aksa'da çalıştırdığı Cin ümmeti de bu vahşetten sorumludur. Çünkü onlar da iradi varlıklardır ve insanlarla kendileri arasındaki fiili ilişki merkezi Mescid-i Aksadır. Bu vahşete seyirci olan insan ve Cin toplulukları bireysel cezaya hazır olmalıdır.
Yer yüzünde, "İslâm hakim olacak" inancı nedeniyle; elini taşın altına koymayan her Müslüman, kendi çapıdan ilahi şamarın muhatabı olacaktır. Sessiz Çığlığın sahipleri kainatın yaratıcısı olan Yüce Allaha müracaatla bu zulüm bitecektir. Kaybeden seyirci kalanlar olacak ama hiç bir zaman zalimler kazanamayacaktır. Onların sonu; helâk olmaktır. Şu anda, Filistin topraklarındaki tüm ağaçların, kuşların, böçeklerin konuyu Allaha arz ettiklerine inanıyorum. Buna, Yahudilerin yerini söylemeyecek ağaç diye inanılan Gargat ağacı da dahildir. Çünkü; Gargat ağacının da, çocukların parça parça olmasına gönlü razı değildir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.