Necip Fâzıl, 1926 yılında, henüz 22 yaşında iken yazdığı "Şehirlerin Dışından" başlıklı hârika şiirine şöyle başlıyor:
"Kalk, arkadaş, gidelim!/Dereler yoldaşımız,
Dağlar omuzdaşımız, /Dünyayı seyredelim,
Şehirlerin dışından./Esmerden, sarışından
Kaçalım, kurtulalım!/Haydi yürü, bulalım;
Kat kat çıkmış evlerin,/O cam gözlü devlerin
Gizlediği âlemi!/Bir tüy gibi yel alsın,
Bir dal gibi sel alsın,/Bizden menhûs elemi..."
Peki biz; ne yapalım?..Nereye gidelim?..
Beton yığınları arasında, o hasretini çekip aradığımız çıkışı yolunu nasıl bulacağız ve "Dereler"i "yoldaş", "Dağlar"ı "omuzdaş" edip, "O cam gözlü devlerin gizlediği âlemi" nasıl temâşâ edeceğiz?
O "menhûs elem"den hangi can-hırâş gayretlerle kurtulacağız?
Yaygınağda (internette) okuyunca, inanın ki çok şaşırdım!..Habere değil; ifadeye!..
İçişleri Bakanı şöyle diyor: "Bu sene 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren bizim yaylalarımızda kaçak bin 750'nin üzerinde yapı yapıldı; Bu normal bir şey değil, vallahi değil. 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren yaylalarda yapılan yapılar tek tek yıkılacak; Kimse kusura bakmasın." (Milliyet.com.tr-30 Eylül 2017)
Habere göre, konuşma, T(ı)rabzon'un Akçaabat İlçesi Yıldız Mahallesi'nde bir otelin açılış töreninde yapılmıştır.
Bu ifadelerden anlayabildiğim kadarıyla, "1 Ocak 2017" ile, konuşmanın yapıldığı 30 Eylül 2017 tarihleri arasındaki dokuz aylık dönemde, T(ı)rabzon yaylalarında "kaçak bin 750'in üzerinde bina yapıl"mıştır.
Bu rakam, T(ı)rabzon yaylaları değil, Karadeniz yaylaları için ise, yine fazladır.
Ve yine; bana göre, bu rakam, Türkiye'nin bütün yaylaları için söylenmiştir, denilse, yine fazladır.
Ne demektir, bu?..Dokuz aylık bir dönemde, yaylalarımızda, 1.750'nin üzerinde kaçak bina yapılmıştır ve bu, bizzat, devletin salâhiyetli ve mes'ulü tarafından "Bu normal bir şey değil, vallahi değil!" ifadesiyle de teyid edilmiştir.
Bir başka cihetten bakıldığında da şöyle bir fotoğrafla karşılaşırız: Bu, şu demektir ki, ülkemizde, kaçak işlere temayül bu derecede fazlalaşmıştır..Yâni, ahlâkî zaaf, ileri safhalara ulaşmıştır!..Yanlış mı söylüyorum!..Bu, o demek değil midir?
Peki sonra?.. "1 Ocak 2017 tarihinden itibaren yaylalarda yapılan yapılar tek tek yıkılacak; Kimse kusura bakmasın!"
Öyleyse, soralım:
1. Niçin, sâdece, "1 Ocak 2017'den itibaren yapılan yapılar tek tek yıkılacak" tır?
Dokuz ayda bu kadar kaçak yapılmış ise, öncesinde, hiç mi yapılmadı, diye zihinlerden geçmez mi?
Bilesiniz ki, yayla yollarına giden şoförlerin hepsi en iyisini biliyor, isterseniz bir de onlara soruverin, kaç katlı binalara kimler izin vermişler!..
Sonra, bunlar, "tek tek" mi, bir anda mı yapıldı da, böyle âheste âheste yıkılacaklar? Ve bunlar yapılırlarken, koskocaman Büyükşehir'in yetkilileri değil de, "Şehirlerin Dışından" gelmesi muhtemel bir göz mü görecek, onlara böyle bir el mi engel olacaktı?
Bunca bina yapılırken; toprak eşilirken, kum, çakıl, çimento vs. taşınırken, büyükşehrin hiçbir görevlisi bunlara rastlamamış mı?
2. Kusura (Kim) bakacaktır? Kaçak bina yapanlar mı? Yoksa...bu konuşmayı dinleyenler mi?
Peki, yemin etmeğe de ne lüzûm vardır!..Yemin edilince, bizim gibiler daha mı fazla inanacaklar ki, hemen sabaha yıkımlar başlayacak!..
Bundan, sâdece İçişleri mi mes'uldür? Orman ve Su İşleri Bakanlığı ne güne durmaktadır?
Karadeniz'in yaylalarının yıl boyu yemyeşil çayırlarını otlamak için tükenen hayvancılığımıza çâre olması gereken Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri nerededir?
Şehirleşmenin temel gücü olması gereken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hangi işlerle meşgûldür?
Fındıklıklardaki çayırların makinelerle 'toz' edilmesinden de kimsenin haberi yok mudur?
Eti, Sırbistan'dan; samanı, Gürcistan'dan; buğdayı, Rusya, Almanya, Ukrayna'dan; ineği, Kolombiya'dan, Tibet'ten, Hindistan'dan; mercimeği, Avustralya'dan..alan güzel memleketimin idârecileri, müsaade edin de benden önce, bu aksaklıkları görebilsinler!..
Niye mi?
23 Ağustos 2017 ve 27 Ağustos 2017 târihlerinde, ww.kapsamhaber.com'da, "Oy T(ı)rabzon T(ı)rabzon/1" ve "Oy T(ı)rabzon T(ı)rabzon/2" başlıklı iki yazım yayınlandı.
Orada ifade ettiğim gibi; artık, ne T(ı)rabzon'un "içi", "kalaylı kazan"dır, ne "Of-Sürmene yaylası ", "onbeş doktora bedel"dir , ne de Uzungöl, o eski Uzungöl'ür.
Bu yaylalar, çıngırak sesine, bu yaylalar koyun, keçi, kuzu melemesine, bu yaylalar at kişnemesine, katır gor'unun sesine, bu yaylalar eşek anırmasına, inek-öküz böğürmesine, kurt ulumasına, köpek havlamasına, kuş ötüşüne ...hasrettir...
Bilinmelidir ki, yaylalarımız bugün değil, yıllardır ihmâl içindedir.
Bu sebeple; sâdece, 1 Ocak 2017'yi hesaplayarak işe koyulmanın bir şeyi hâlledeceğini düşünmüyorum!..Asla ve kat'iyyen!..
Böyle hareket edilecekse, iş, baştan yanlıştadır demektir!..Dikkat!..
Yaylalar, bizim soluğumuzdur...Yaylanın sisi-çisesi, bizim hasretimizdir...Yayla havası, Zigana'dan Palandökenler'den Toroslar'a, Ağrı'dan Domaniç'ten Istıranca yaylalarına kadar ciğerimizdir.
Boy boy ağaçları ömrümüz; akan suları şifâ kaynağımızdır. Çeşit çeşit hayvanı ve türlü türlü bitki örtüsüyle, yaşama azmimiz, dumanı göz ağrımız, havası gönül sevdâmız , gözbebeğimiz ve geleceğe dâir ülkümüzdür.
"Vargit çiçekleri"nden bizleri ayıran her gözün karartılması, her elin tutulması, her zihnin köreltilmesi ve her şer niyete set çekilmesi...dileğimizdir.
Sözün özü:
"O cam gözlü devlerin
Gizlediği âlemi!"
Ap-açık görmek, temâşâ etmek ve bu zevki torunlarımla da paylaşmak istiyorum!!!