İnsanlar ve Cinler kulluk için yaratılmıştır. Başı boş olmayan bu varlıkların dünyaya gönderiliş gayesi imtihandır. Yaratanı tanıyıp tanımadıkları imtihanın sonucunu belirlemektedir. İbadet ve ahlak; Yaratan olan itaati anlatmakta ve imanın gücünü ortaya koymaktadır.
Yeryüzünde bulunan, insanların gördüğü veya görmediği, bildiği veya bilmediği, duyduğu ve veya duymadığı tüm varlıklar Allaha itaat etmektedirler. Yer yüzü ve gökyüzü, dünya ve ahiret, canlı ve cansız her konuda ve her şeyle ilgili bilgiler Allaha aittir, bunlarla ilgili bilgileri insana Allah öğretmiştir.
İlk bilgilendirmeyi Hz. Adem üzerinden insanlığa yüce Allah yapmıştır. Hiçbir şey yoktan var edilemez, var olan hiçbir şey de yok edilemez. Bunların tüm tasarrufları Allahın katındadır. Hz. Adem’den sonra insanlar arasındaki bilgi akışı, insanların bilgiyi araştırıp paylaşmasıyla devam etmektedir. Yeni keşfedilen bir bilgi Allahın ilk yaratılışta var etiği bilgidir. Bilgi akışını sağlayan insanlar alimdir ve alimler övülmüştür. İnsan topraktan yaratılmıştır.
Topraktan yaratılan insanın bu hali; maddi ve nefsi zaaflarına ve isteklerine engel değildir. Yaratılış kodlamışında bu zaaflar vardır ve bu zaaflar üzerinden imtihanın süreci şekillenmektedir. İnsan; ya zaaflarının peşinde koşacak ya da Yaratanının çizdiği ve rehber olarak gönderdiği Peygamberlerin gösterdiği şekilde yaşayacaktır. Bu konudaki tercihi kendi iradesinde olan insan, tercihiyle yaşadığı hayatın sonuçlarını da belirlemiş olacaktır.
Gaybı, yani; görülmeyeni ve geleceği bilmek, sadece Allaha aittir. Allah c.c. bu kudreti hiçbir varlıkla paylaşmamıştır. Cinler ve melekler dahil hiçbir canlı gaybi bilemez. Yüce Allah, dilediği Peygamberlere vahiy yoluyla gayb hakkında bilgi vermiştir. Gaybe inanmak, imani bir sorumluluktur. Kendini hangi sıfatla tanıtırsa tanıtsın, vahyi bilginin dışında hiçbir varlık gaybi bilgiye sahip değildir.
Bazı bilgilerin cinler tarafından bilinmesi, gaybin bilindiği anlamına gelmez, öylesi durum sahip olunan bilginin karakteriyle ilgilidir. İnsan; yeryüzünün halifesi, Allah c.c.’ın yer yüzündeki yetkilisidir. Halifelik, her ne kadar ayrıcalık gibi görünüyorsa da esasen büyük bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi hayatı anlamlı kılmaktadır. Söz konusu sorumluluğun gereği olarak insan; ya dünyada Allahın emrettiği gibi yaşayacak ve ahirette cennet hayatını hak edecek, ya da şeytana kulluk ederek ahiretini cehennemde geçirecektir.
Dünya yaşamının şeklini, kişinin kendi tercihi belirlemektedir. Önüne konan iki yoldan biri imani, diğeri şeytanidir. İmani yolun takibine uygun fıtratta yaratılmış olan insan; zaaflarıyla şeytani bir yaşamı da tercih etme iradesine sahiptir. İnsan günahkar olarak doğmamış, aksine tertemiz bir fıtratla dünyaya gelmiştir. Hata ve kusurlar, günah ve veballer kişinin kendi arzu ve isteğiyle gerçekleşmektedir. Hata ve kusurlar bireysel ve kişiseldir.
Kimse, kimsenin günahının sebebi değildir. Yanlış bir kanaatle zaman zaman söylenen, Hz. Ademe cennette suç işleten de, Hz. Havva annemiz değil, her ikisinin kendi iradesidir. Günahın işlenmesi kişisel ama sonuçları kişiyi ve toplumu ilgilendirmektedir. Günahın vebali; sebep olduğu genişlik ve derinlik kadardır ve günahı işleyenle sınırlıdır.
İnsan irade sahibi bir varlıktır, kendi söz, tutum ve davranışlarından sorumludur. Günahlar kişiseldir. İşlenen fiilin olumsuzluğu; bazen işleyen kişiyi, bazen toplumu, bazen bir milleti, bazen de insanlığı etkiler. O fiilden zarar görenlerin bütün mağduriyetleri; fiili işleyenin vebal hanesine yazılır. Kimse kimsenin günahından sorumlu olmadığı gibi, kimse kimseyi affetme yetkisine de sahip değildir. Herkes dünyada yaptığının karşılığını ahirette görecektir.