Günah işlemek; insan fıtratında var olan bir olgudur. İnsanoğlu hem iyiliğe, hem de kötülüğe meyilli olarak yaratılmıştır. Yaratılış gayesi kulluk olan insanın, bu kulluğun gerekleriyle ilgili bir değerlendirmeye tabi tutulması için iradesinin de özgür olması gerekmektedir. Bu nedenledir ki insanoğlu; ne yapacağına kendisi karar verecek, yaptığı eylemin sonuçlarını bilecek ve eylemin gerektirdiği sonuçlara göre de hesap verecektir.
Fıtrat; temizdir, günahsızdır, beyaz bir sayfa gibidir. Peygamberimiz bu konuyu ifade buyururlarken; her işlenen günahın sözünü ettiğimiz bu temiz sayfada kara bir leke oluşturduğunu, günahların devamı halinde bu sayfanın karaya dönüştüğünü, sonuç itibariyle de kara lekelerle dolan sayfanın, kalbin paslandığı şekliye anlaşılması gerektiğini bildirmiştir. Günahlar nedeniyle paslanan kalbin ruhu besleyemediği, manevi gıdaya ihtiyacı olan kalbin de bu gıdadan mahrum kalacağı anlaşılmaktadır.
İslam fıtratı üzerine yaratılan insanoğlunun, süreç içerisinde anne ve babası tarafından farklı inanç sistemlerine yönlendirildiğini, müdahale olunmaması halinde İslam fıtratı üzere doğan herkesin bu fıtratın gereği olarak güzel ahlaklı ve faydalı bir insan olacağı Peygamberi mesajlardan bilinmektedir. Bu nedenledir ki; günah işleyen insanlar, eğer kalpleri paslanacak derecede derin bir günah çukurunda yaşamamışlarsa, günahlarından utanmaktadırlar. Fıtrat günahı kabul etmediği için, işlenen günahlar vicdanı rahatsız etmekte, bu da utanmak olarak yansımaktadır.
Günahından utanma duygusuna sahip olmak da bir erdemdir. Günahı nedeniyle yüzü kızaranın imani değerlere sahip olduğu söylenebilir. Hırsızlık yapan kimselerin, “Çaldımsa fakirin değil zenginin malını çaldım” diye kendilerini savunma içine girmeleri vicdanlarının rahatsızlığı nedeniyledir. Bu durum; işlenen günahtan utanmanın farklı bir şeklidir. Zina yapanların da buna benzer vicdanlarını rahatlatmak amaçlı savunma yaptıkları sık sık görülmektedir. Günahından utanmayan kimseler çok günah işlemede derinleşmiş ve hayatını günah üzerine kurmuş kimselerdir. Bunların bile kendi iç dünyalarında mutlaka sıkıntı yaşadıkları zaman zaman görülmektedir.
İbadetler; günahları temizleme operasyonu değildir. Eliyle, diliyle, beliyle günah işleyenlerin, işledikleri bu günahları yaptıkları ibadetlerle temizlemeleri mümkün değildir. Günahlar, yapılacak tövbe ile temizlenir. Tövbenin kuralı da; günaha neden olan fiillerden uzak durmak, işlendiği için pişmanlık duymak, bir daha işlememek üzere de sözünde durmakla gerçekleşir ancak. Kamuya ve kişiye karşı işlenen günahlardan ise; maddi hakların iadesi, manevi hakların da helalleşme yoluyla izalesi şarttır. Gönül kıran, hak yiyen, hainlik yapan, zulmeden kimselerin, yaptıkları bu eylemlerle oluşturdukları mağduriyetleri gidermedikçe günahlardan kurtulmaları mümkün değildir.
Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek; Müslüman olmanın gereğidir. Bu ibadetler; günahlardan kurtulma operasyonu değildir. Bu ibadetleri orjinaline ve ruhuna uygun olarak yapanların da günah işlemeleri mümkün değildir. Günahtan utananlar da, ibadet yaptığı halde, yanılarak günah işleyenlerdir. Bu gibilerin işlediği günahların, ibadetlerin gücü ve kişilerin hayası nedeniyle temizlendiği umulmaktadır. Bu tür insanlar günahından utanmaktadır. Günahından utanacak hayaya sahip olanlar günahtan rahat temizlenecek, bir daha işlemeyecektir. Günah işlemekte ısrarcı olanların; günahtan dolayı yüzleri kızarmaz, yaptıklarından da utanmazlar. Günahından utanan kimse “Erdemli” kimsedir…