Ameliyle gururlanmaktansa günahından utanmak daha evladır. Amel; Allah’ın rızasını kazanmak için yapılır. Günah da; Allah c.c.’ın istemediği veya yasakladığı amellerin yapılmasıyla oluşan sonuçtur. Her iki eylem de insanın iradesi sonucunda gerçekleşmektedir. İnsanoğlu bunlardan birini yapınca Allah’ın rızasına, diğerini yapınca da Allah’ın gazabına muhatap olur. Allah c.c’ın sevdiği ve gadaplandığı fiiller ve bu fiilleri işleyenlerle ilgili sonuçlar Kur’an mesajları arasında vardır. Allah c.c.’ın elçisi olan Peygamberimiz de, 23 yıllık Peygamberlik döneminde iyi insanla kötü insanın, Allahın sevdikleriyle gadaplandıklarını tanıtmış, kendi yaşamıyla da bu konu da ümmete/insanlığa rehberlik yaparak örnek bir yaşam tarzı ortaya koymuştur. “Beni Rabbım terbiye etti, ne güzel terbiye etti. Yarabbi ! Yaratılışımı güzel eylediğin gibi ahlakımı da güzel eyle” buyuran ve niyazda bulunan Peygamberimiz; her konuda insanlığın rol modeli olmuştur. Peygamberimizin hayatını model edinen ve söylediklerine itibar eden müminler dünya ve ahirette huzur ve mutlu olacaklar, mümin olmayanlardan Peygamberi söylerimi yerine getirenler de dünyevi işlerde başarılı olacaklardır. Zira, Peygamberimizin her söylediği ve yaptığı insan fıtratı için güzellikler sunmaktadır. Huzurun ve mutluğun şifresi Peygamberlerden öğrenilecektir.
Esas olan güzel ameller yapıp, günah olan eylemlerden kaçınmaktır. Yaratanın istediği budur ve insan fıtratına uygun olan da böyle bir yaşamdır. Ancak, zaman zaman amelini gurur meselesi yapanlar da vardır. Güzel amel, güzel olmayan gurur nedeniyle buharlaşıp, sahibini Rabbına ulaştıracağı yerde, bu yanlış davranışla Rabbından uzaklaştırmaktadır. Rızaya ulaştırması gereken ibadet gadabın vesilesi olmaktadır. Rivayet edilir ki, caminin birinde huşu içinde namaz kılan birini gören diğer birisi, huşu içinde namaz kılan kimsenin namazını bitirmesinden sonra ona yaklaşır ve yumuşak bir ses tonuyla “tebrik ederim kardeşim, gıpta ile sizi takip ettim, çok huşulu bir namaz kıldınız, Allah kabul etsin” der. Namaz kılan kimse bu iltifat üzerine, kendisini tebrik eden diğer kimseye aynı tonla “bey efendi amca aynı zamanda ben oruçluyum da” der. Bu diyalogda görüldüğü gibi, böylesi güzel eda edilen ve tebriklerin muhatabı olmaya vesile olan namaz ibadeti gurur duygusuyla gadap vesilesine dönüşmüş olur. Aynı ibadet, yapılış amacına ve bu esnada yaşanan duygulara göre ya ilahi rızayı kazandırır veya ilahi gazabın muhatabı kılar. Burada, belirleyici olan ibadeti yapanın niyeti ve niyetine bağlı olarak yaşadığı duygusudur.
Amelinin gururunu yaşamaktansa, günahının utancını yaşamak daha evladır. Hatta böyle bir duygu; fazilet ve erdemdir. Güzel amel ile Rab arasında güzel ilişki kurulur, günah işlemekle de kişi Rabbına kafa tutmuş olur. Birisi cennetin diğeri cehennemin sermayesine dönüşür. Ancak, işleniş amacı ve duygusuna göre amellerin sonuçları belirleneceği için; bazen güzel görünen amel kötü sonuçlar, bazen de kötü görünen işlemler güzel sonuçlara vesile olur. Gururlanma vesilesine dönüşen amel; kişinin Allaha karşı şirk içine girmesine, kendisini ilahlaştırmasına neden olmaktadır. Halbuki işlediği günahtan utanan insan; Rabbının büyüklüğüne sığınmakta, kendi acizliğini sunmaktadır. Bu durumda; güzel amel kötü sonun, günah da iyi sonun elde edilmesine vesile olmaktadır. İbadetler, Yaratan emrettiği için yapılır, bu nedenle de ibadetler üzerinden hiçbir onursal ve maddi yarar beklenemez. Günahlar da Yaratana itirazdır, bu nedenle de; o günahın yok sayılması ancak Rabba boyun eğmekle elde edilir. Yaratanın rızası niyetiyle yapılan ve bu duyguyla gerçekleştirilen tüm ibadetler gönül huzuru sağlarken, gurur vesilesine dönüşenler de huzursuzluk oluşturur. Bunun için; ameliyle gururlananın ruhu huzursuz, günahından utanının gönlü huzurludur.