“Güneşiniz sizin olsun hocam!...”

Hamit Seven

Dünde…

Bugünde…

Yarında…

 

“Doğrunun” yanında olmak, ona “koltuk değnekliği”yse;

“Evet ben doğrunun koltuk değneğiyim!...”

“İnandığımın” yanında olmak, onun “kucağında” olmaksa;

“Evet ben inandığımın kucağındayım!..”

 

Diyen adam; kendisine soru sorup, yorum getirenin de “ne olup olmadığını!” elbette merak eder ve ;

“Peki dostum, sen kimin koltuk değneğisin de kimin kucağında oturuyorsun, bana sen onu söyle!...”

“Bırak ötesini berisini, her gün kim kulağına üflüyor da kimin sözcülüğünü yapıyorsun?”

“Önce oturduğun kucağa bak, sonra konuş!”

“Ağa” “bey”lerin kim senin? Sen bana  onu anlat!..” der…

 

***

Ama ben senin kim olduğunu biliyorum, merak etme!…

“Midenle” bağlı olduğun yere “sadakatin” izin vermez!...

Sen anlatamazsın zaten!…

Ben sana anlatayım da dinle!...

 

***

“At iziyle it izinin birbirine karıştığı”, günbegün yaşadığımız “iğrenç” örneklerle  “belgelendiği” bir zamanda, “sözümde bir özümde” diyen “muhteremlere”, doğruya, fedakarlığa, haklılığa, emeğe ve vefaya “sıkılan mermilerin” önünde göğüs gererek  sözüyle özüyle “erkekçe” duruş sergilemek yakışır!...

 

***

Bunca zamandır “hareketin” “hareketsizliği” meğer, “naylondan” insanların “naylonluğundanmış!” dedirtmek, yakışmaz!...

 

***

Gözlerinizden “At gözlüklerini” çıkarmadığınız sürece, “İt burnu” gibi “mideye özgü” “koku” alır, “it gibi” hareket edersiniz!...

“Gül, çiçek, bahar bahçe” kokusu alacak değilsiniz ya!...

 

***

“Güneşlerinizi” batırdınız, “akşamlara” mahkum oldunuz bak!…

“Güneşleriniz”, “çakal ulumaları” arasında patırdaya patırdaya kayıp gittiler “gündüzlerinizden”!…

 

 

 

 

 

***

“Güneşiniz” keşke doğsa!...

“Işığını”, “sıcaklığını”, “neşesini”  kaybetmiş, sizin “güneşiniz” sizin üzerinize doğsun hocam!…

Özlediğimiz “gönüldaşlığın” sıcaklığı ve içtenliğiyle kucaklayıp sarmalayan “güneşler” bize yeter!...

Sizin “kış” güneşleriniz sizin olsun…İstemez!...

 

***

Siz “Güneşleri” heba ettiniz!...

Yazık ki, “heba” etmeye de devam ediyorsunuz!…

 

Derim ki, “aynalarınız” “Görenler, Duyanlar, Bilenler” olsun!…

“Kırıp dökmeyin” artık aynalarınızı, derim!...

“Körlerin, asparagasçıların, cahillerin” rehberliğinde, çölde “vaha” bulunmaz sevgili hocam!..

 

***

Gelin kendinize gelin!…

Hiç olmazsa “rüzgar” olun da, elde var olan “güneşlerinizin” önünü kaplayıp örten “karabulutları” kovun!…

Siz bilir misiniz, “Kıymet bilmezseniz, kıymetiniz de bilinmez!...”.

“Kıymet bilin”, batırmaya “çalıştığınız” “güneşlerinize” bari sahip çıkın!...

Emin olun, bu “geleceğinize” yapacağınız en büyük “hizmet” olur!…

Bilmem anlatabildim mi hocam?!...

Haydi git şimdi, yolun açık olsun…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.