‘Güvenmek’ en gerçek duygulardan biri olmalı. Teslim olmanın diğer adı gibi. Yalın ve samimi. Yaşadıklarım, ‘güven duymak’la ilgili bana bir şeyler öğretti. İşte onlardan aklımda kalanlar.
Birilerine güven duymak bir ihtiyaç. Hayatın zorluklarına karşı bir emniyet sigortası. Tamam da, zor günde ‘yanındaymış gibi olanların’ sayısı çok olur! Hastaneye seni ziyarete gelenlerin kaçının ‘ayıp olmasın, bir kendimi göstereyim’ düşüncesinde olduğunu insan o kafayla pek değerlendiremiyor. Sosyal ortamlarda paylaşıyor. Bir şeyleri becerdiğin veya kendinle gurur duyduğun günlerde yaşadığın mutluluğu senle paylaşmak için yanında olanlar ise… İşte onlar farklı!
Benim gerçek dostlarım hep, zor günlerde değil, mutlu günlerimde belli oldu. Güvenmek beklentiyi arttırıyor. Ancak artan beklentiler de mutsuzluğu tetikliyor! Farkındayım, burada bir kaos var! Çünkü, ‘sana güveniyorum’ demek, ‘beni yarı yolda bırakmazsın’ beklentisi doğuruyor. Mutlu olmanın en temel kuralı ise, kimseden bir şey beklememek. O durumlarda ben, “Hey Ali, hani sen kimseden bir şey beklemiyordun, hatta kendinden bile” lafını hatırlamaya çalışsam da, bunu pek beceremiyor ve yaşadığım hüznün keyfini çıkarmaya çalışıyorum!
Herkese kuşkuyla yaklaşanlar yalnız kalıyor. Dostları pek olmuyor. [Kuşku; kendini en çabuk ele veren duygulardan biri. Mesafeli duruş, seçilen kelimeler veya verilen tepkiler karşı taraftan hemen algılanıyor. Kuşku duyan anlaşılmadığını sansa da, kimse aptal değil. ‘Bana kuşkuyla yaklaşırsan, ben de sana öyle davranırım’ kuralı devreye giriyor ve olası yakınlık daha ilk anlardan kendini yok ediyor. O yüzden tanıştığım herkese başta maksimum kredi verdikçe, kazanç her defasında kayıptan daha fazla oluyor.
Güven karşıdan istenilecek bir şey değil. ‘Bana güvenebilirsin’ demekle de kimse kimseye güvenmiyor. En fazla kırmamak için ‘güveniyormuş gibi’ yapıp durum kurtarılıyor. Başta ne kadar yüksek kredi ile başlasan da, güven aslında kazanılan bir şey.
Kaybetmesi de bir o kadar kolay. Tek bir yalan veya tek bir kıvırma ‘acaba sorusunu’ akla getirmeye yetiyor ve bu da öyle kolay kolay unutulmuyor. ‘Beni nasıl olsa çok seviyor, çok da güveniyor, bir yalanla bir şey olmaz’ diyenlerin çoğunun bugün hayatımda olmaması işte o yüzden.
Şöyle bir geçmişe bakınca görüyorum ki, ben insanlara güvenmeyi hep tercih etmişim. Çoğuna göre saflık, hatta aptallık bile olsa, güvenmek hep hoşuma gitmiş. Hayattan en çok dersi de işte o dönemlerde çıkarmışım. Ne mutlu böyle aptallığa !