"Hafıza-i beşer nisyanla maluldür" yani insan unutur. Bu hem büyük lanet hem de hediyedir.Çünkü kalbini kıran dostunu unutmak isteriz.
İhaneti,yalanı,utanç verici olayları,yalnızlığın,hayakırıklıkların,çaresizliğin,dibe vurduğun,ilk aşkından ayrıldığın ânı.ölümü unutmak için gerçek bir armağandır.
Unutur kurtuluruz,insanları unutabiliriz,olayları,mekanları...Zamanı unutabiliriz.Bir insanı da unutabiliriz,hatta onun bize yaptıklarını da.Ama o insanın sana neler hissettirdiğini asla unutamayız.
Hayatta hiçbir şeyin bir tek nedeni yoktur.Bir şey sadece bir şeyle ilişkinlendirilip açıklanamaz.Yukarıda denildiği gibi hatırlamak nimetimiz mi,yoksa lanetimiz mi? Hafıza ve hatırlamak,taşınması ağır bir sözcüktür,çözen olmamıştır.Her insan geçmiş ve gelecek arasında gidip gelir.
Çoğumuz acılarımızı hafızamızın ta arkalarına atarız,elimizden gelse üstüne beton bile dökmek isteriz.Hatırlananlardan biri eksik,biri fazla olacaktır her zaman.İnsan modern dünyamızda bir çıkmaza kıstırılmış (sıkıştırılmış) olmasını ne ile bağdaştıracağız,kimi ya da kimleri suçlayacağız?Herkes şöyle veya böyle bir çok acı çekmiştir veya acı içindedir,ama bu acıların sorumlusu bazen bilinmiyor.
İki tür hafızamız var,ilki kişisel,ikincisi toplumsaldır.Bunlar birbirine bağlı gözükseler de çoğu zaman birbirleriyle çatışma içindedir.Kendi geçmişimizle ilgili "hafıza taşları","hafıza tümsekleri" vardır.Hayatımızın bir bölümünü buna karşın gene de unutamayız.Bu günkü bilincimizle de o tür taşlarla kuşatılmış hatıralarımız vardır.Toplumlarımızda da böyle "hafıza taşları" vardır.Ama toplumsal açıdan bu taşların ve tümseklerin tanımı tümüyle politikanın etkisi altındadır.
Örneğin bugün,toplumun bir kesimi yakın tarihlerde en ağır dönemeçleri olarak 27 Mayıs,12 Eylül,12 Mart ve 15 Temmuz v.b unutmazlar.Bunlar toplumların "hafıza taşları" dır ve burada hafızayı belirleyen hem politikada hem de toplumsal gelişmelerde mutlaka ayaklarımız takılır.
Bir çoğunuz bilirsiniz,ama ben gene de bir kez daha hatırlatmak istiyorum."Hafıza" kökeni nedeniyle "Hıfz" etmek yani saklamaktan geliyor.Bu "saklama" ihtiyacının ya da güdüsünün nereden kaynaklanıyor diye düşünebilirsiniz.Bize nasıl güç veriyor? Hafızanın türkçemizde karşılığı "bellek" tir.Bellemekten,öğrenip bilmekten gelir.
Geçmiş bize öğrenme,bilme ve saklama yetisi verir.Geçmiş asla nötr değildir.Zamanı geldiğinde işlenmesi,yoğrulması gerekir.Bellek sözcüğünün bir anlamı da bel aletiyle toprağı aktarmak,altını üstüne getirmektir.Tıpkı geçmiş anıları hafızamızda (belleğimizde) alt üst etmek gibi.
Hiç düşündünüz mü,insanoğlu bunlara ne kadar ihtiyaç duyuyor?Her şey sonsuz hızda akıyor,bir taraftan sonsuz sayıda haber,ayrıntı ve görüntü geliyor ama hayata karşı eski sakin bakışımız,yorumumuz ya değişiyor ya da silinip yok oluyor.Bu yok olma unuttuğumuzu sandığımız şeylerin bizim ulaşamayacağımız bir yerlerde beklediğini unutmamalıyız.
Hafızanızın hep güzel olayları yansıtması dileğiyle.