Öğrenmenin yaşı yoktur.
Dost, arkadaş, akraba bildikleriniz zor günde belli olur. Dost diye sahip çıktılarınızı, arkadaş diye el verdiklerinizi, akraba diye önünü açtıklarınızı, adam diye toplum içine soktuklarınızı günü gelince anlarsınız.
Bunu anlatan güzel bir hikaye var.
Adam koca bir danayı kurban keser ve büyük bir ateş yakar.
Ardından kızına der ki:
"Kızım, sevdiklerimizle komşularımızı çağır. Gelip bizimle oturup et yesinler."
Kızı hemen sokağa fırlayıp bağırır:
"Evimizde yangın çıktı. Yetişin ahali! Yangını söndürmemize yardım edin!"
Bunu duyan bir grup insan, birkaç dakika içinde, yangını söndürmeye yardım etmek amacıyla koşarak eve gelirler.
Diğer komşular, akrabalar bu feryada kulak tıkayıp duymamış gibi davranırlar!
Yardıma gelenler Kurban kesen ailenin kurban etinden yiyip içerler. Karınlarını doyururlar. Giderken ellerine birer parça da et alırlar.
Baba şaşkındır.
Kızına dönüp der ki:
"Kızım gelen bu insanları tanımam, daha önce hiç görmedim. Hem sen "yangın var" diye bağırdın. Peki sevdiklerimiz, dostlarımız nerede?"
Gözleri dolu dolu olan Kızı;
"Evimizdeki yangını söndürmeye yardım etmeye gelmeyenler, bizi ateşe terkedenler. Bizim dostumuz, arkadaşımız, akrabamız değillermiş demek ki... Komşu olup dost akraba olmayı, dostluk yapmayı, cömertliği ve misafirperverliği hak edenler bu gelenlermiş demek ki baba..."
İşin özü şu:
Bir felaket anında kim yanınızda değilse, ona dost, kardeş, akraba, aile demeyin!
Çünkü onlar, sizin yüzünüze gülen, arkadan kötü duruma düşmenizi isteyen, nezaketinizi, cömertliğinizi hak etmeyenlerdir...