Haklı olmak ve hakkını aramak, bunları yaparken de haddi aşmamak İslami bir ilkedir. Dinimize göre; mal, can, namus, akıl ve din koruma altına alınmıştır. Bunlar kutsaldır ve korunması gerekir. Korunması gereken bu değerlere yapılacak müdahaleler affedilemez. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Hakkın aranması İslami bir tavırdır. Ama haklar; haklı yollardan aranmalıdır. Mutlaka hakkın aranacağı doğru yöntem ve zeminler vardır. Tüm mücadelelere rağmen hakkı elde edememek yılgınlığa ve rahatsızlığa da neden olmamalıdır.
Günümüzde haksızlıkla karşılaşan birçok kimse vardır. İnsanın olduğu yerde haksızlıkların yapılması kaçınılmaz gibidir. Ancak, Müslümanlar arasında haksızlığın yapılması hiç bir şeklide izah edilemez. Müslüman hiç bir şekilde haksızlık yapamaz, haksızlığa razı olamaz, haksızlık yapana da yardım edemez. Haksızlık zulümdur. Zulmün olduğu yerde rahmet ve bereket olmaz. Haksızlık yapan da iflah olamaz. Hakkı gasp eden hain ve zalimdir. Hainleri ve zalimleri bireysel çabalarla ortadan kaldırmak kanunlara da, İslama da uygun değildir. “Zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah’ı vardır” sözü bunu açıklamaya yetecektir. Hukuk yoluyla alınamayan hakları Allah (c.c.) havale etmek en uygun yoldur. Allah mazlumların yardımcısıdır. Bir kimsenin yardımcısı Allah olunca, ona başka yardımcı gerekmeyecektir.
Gece seher vakti kalkıp, herkes uyurken abdest alıp, üç-beş sayfa Kur’an okuyup, iki rek’at namaz kılıp, seccadenin başında elleri kaldırıp Rabbamıza, “Yarabbi ! Sen Yücesin, büyüksün, kudret sahibisin, her şeyi bilen ve görensin. Benim durumumu da en iyi sen biliyorsun. Her şeyi denedim ama hakkım olanı elde edemedim. Durumu senin İlahi adaletine havale ediyorum ve bu konuda senden yardım diliyorum” diye dua edilmesi, hukuk yolunun yanında yapılması gereken diğer bir yöntemdir.. Seher vaktinde yapılan dualar geriye çevrilmez, Arş-ı Ala’da tam da adrese teslim olur. Böyle bir yöntem sonucunda görülecek ki; olaylar öyle bir çözülecek, haksızlık yapan öyle bir ezilecek, O’nu elde ettiği haksız kazançlar kurtaramayacak, en mutlu olduğu zamanda mutsuzluğun en katmerlisini yaşayacaktır. Bir şekilde, haksızlığa uğrayan da kaybettiğini elde edecektir. Yapılan dua sonucunda kaybedilen haklar; ya sıhhatli ve huzurlu yaşamakla ya günahların affı ile ya da hakkın bizzat iadesiyle iade edilecektir. Cenneti hak etmeyle elde edilir. Allahın rızasını kazanmak da hakların iadesi konusunda, duanın sonucu oluşacak bir ihsandır. Allah c.c. en hayırlı olan bir kazançla hakkı elinden alınanı mükâfatlandıracaktır
Zalim iflah olmaz. Kazandıkları tek tek elinden gider. Allah’ın rahmetinden uzaklaşır, lanetini hak eder. Peygamberin sünnetinden uzaklaşır, şefaatinden mahrum kalır. Toplumda itibarı elden gider. Aile yuvası dağılır. Çocuklarını yüzüne bakamayacak şekilde basitleşir. Cennetteki yerini Cehenneme dönüştürür. Haksızlıkla elde edilen her kazanç zehir zıkkım olur. Boğazdan geçse bile midede erimez, midede erise bile bağırsaklarda emilmez, bağırsaklarda emilse bile dışarıya atılamaz. Dışarıya atılsa bile verdiği sıkıntıdan kurtulamaz.
Zulmün olduğu yerde “BEREKET ve RAHMET” yoktur. Haksızlık yapmak, başkasının malına, canına, ırzına, aklına ve dinine zarar vermek de; zulümdür.
Hakkını haklı yöntem ve yollardan arayanlar üzülmesin, mutlaka haklarının karşılığını bir şekilde alacaklardır. Bazen; hukuk yolları bunun için yeterli gelmese de, Allaha yapılacak müracaat, dünya ve ahirette karşılık bulacaktır.