Gün Gelir Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gideler!.
Dün 1 Mayıs"ı Samsun"da her zaman ki gibi büyük bir çoksuyla kutladık. Ancak her yıl olduğu gibi bu yılda İstanbul"da 1 Mayıs kutlamaları için Taksim Meydanına izin verilmedi. 1 mayıs 1977 de ben 17 yaşındaydım ve henüz olayların içerisine girmişken gazetelerden okuduğum haberlerle kendi kendime bir sürü sorular sordum. Nasıl oluyor da bu kadar insanın canına kıyılabiliyor diye? Defalarca kez bu soruları sordum kendime okudukça da daha da bilinçlenmeye başladım. Ne var ki 1 Mayıs 1977 tarihinde ölen işçilerin emekçilerin masum halkın halen hesapları sorulmadı ve böyle giderse de sorulmayacak galiba. Yazıma şu satırlarla başlamak istiyorum. Bu öykünün kökleri 1886"ya dayanıyor. Amerikan işçi sınıfının 8 saatlik iş günü için verdiği mücadeleden yola çıkıyor. Şikago"da işçi önderlerinin idam edilmesinden sonra 1889"da Fransa"da toplanan 1. Enternasyonal dünyanın her yerinde 1 Mayıs"ın İşçi Bayramı olarak kutlanması için karar alıyor. Samsun"a yine dört bir taraftan gelen işçi ve emekçilerin katılımıyla Cumhuriyete meydanına gelene kadar her yer işçilerin emekçilerin sloganlarıyla çınladı. Alaçam, Yakakent, Bafra, 19 Mayıs, Terme, Çarşamba, Tekkeköy, Ayvacık, Salıpazarı, Havza, Kavak, Ladik, Vezirköprü ve Asarcık"tan gelenler, yetmedi komşu illerden ve ilçelerinden gelenlerle Ray apartmanı önünden bir hareketlendiler ki Samsun"da tam bir emekçi ayaklanması oldu. Coşkulu bir kalabalığın yürüdüğü ve meydanda toplandığı 1 Mayıs İşçinin ve Emekçinin Bayramında işçilerin bir birlerine sordukları şu soruda başbakan günah çıkarmak için mi acaba 1 Mayıs"ın tatil olması İşçinin ve Emekçinin Bayramı olması için tatil yaptırdı? Herkesin dilinde bu soru vardı. Gelen işçi ve emekçi arkadaşlarımla görüştüm. Sence neden 1 Mayıs tatil edildi diye sordum? Yanıt: Çok basit değil mi? Geçen yıl İstanbul"da yaptıkları orantısız gücü bu kez şirinlik yaparak unutturmaya çalışıyorlar! dedi. Yazımın bu bölümünde de Ray apartmanın önünde toplanan fakat eski otobüs terminaline yaklaşan toplu7luğu daha önce görmedim dersem yalan olmaz. Çünkü havanın iyi olması öğrencilerin Samsun"da olması ilçelerden gelenlerinde tastamam gelmesi coşkuyu oldukça arttırdı. Özellikle de gençlerin yoğun olduğunu gözlemledim bu 1 Mayıs"ta. Yukarıda da ifade ettim. Kendimi bildim bileli gitmediğim 1 Mayıs Kalamış gibidir. Şimdiki bir Mayıs"ın tek bir farkı oldu oda büyük ihtimalle 1 Mayıs"ın devlet tarafından tatil edilmesinden kaynaklıdır. Ancak tatil edilmesine de gerek kalmadan biz emekçiler meydanlarda olacaktık diyor işçiler ve emekçiler. Şimdi sevgili okurlarım 1 Mayıs"ta işçilerin ve emekçilerin neler yaşadıklarını veya yaşayacaklarını anlatmaya çalışmak istiyorum.
Kapitalizm 30 yıllık neoliberal serbest piyasa modeli çöktü. Hepimizin gözleri önünde yokuş aşağı kontrolsüz bir biçimde yuvarlanıyor. Liberaller her şeyin sonsuz olduğunun, kaynakların acımasızca tüketilmesine bir sorun olmadığına, bitince yeni kaynakları insanın mutlaka yoktan var edeceğine kendilerini safça inandırmışlardı. Şimdi acınacak durumda, yeni yollar araştırıyorlar. Onlar, sorunun yapısal olduğunun kapitalizmin varlığının kendi başına bir kriz olduğunun hala farkında değiller. Kapitalizmin em dramatik günü bugündür ve bugün diğer günlerden çok daha uzun olacaktır. Çünkü bugün 1 Mayıs İşçinin Emekçinin Bayramının olduğu gündür. Ülkemizde de krizin sonuçlarının bu kadar yakıcı hissedilmesinin ana nedeni, dışa bağımlı, emperyalist sistemin ihtiyaçlarına, kar hırsına ve piyasa hararetlerine duyarlı üretimden yatırımdan kopuk politikalarla ülkemizde rant ekonomisinin hakim duruma getirilmesidir. Bugünkü AKP iktidarının piyasalara olmayan parayı basarken babalar gibi satarken böbürlenmesinin ve emperyalizme teslimiyet bağlamında kurduğu ilişkinin acı sonuçları bu süreçte çok daha yoğun ve yakıcı olarak hissedilecektir.
MÜCADELE ETMEKTEN BAŞKA YOL YOK!!!!
Ülkenin 80 küsur yıllık tarihinde vurgulanan bütün fütursuzlukların yükünü omuzlarımızda hissediyoruz. Ülke omuzlarımıza çöküyor, hızlı ve gürültülü bir şekilde. Yaşarken ölüme mahkum ediliyor, ölüyor, öldürüyoruz. Türkiye"de şimdiye kadar yaratılan en büyük bedeli yeni doğanlar ve bugünün geçleri ödemektedirler. Herkes yarınından habersiz, bir garip korku devletinin içinde yarın acaba neyimi alacaklar / çalacaklar duygusuyla yaşamını sessiz, sakin, sinik bir biçimde sürdürüyor. Öğrenim neo-liberal politikalarla birlikte hak olmaktan çıkarılarak ayrıcalık haline getirileli çok uzun zaman oluyor. Kamusal alan dışında çıkarılmış devlet üniversiteleri, öğrencilerin yaşamsal ve temel ihtiyaçlarını oluşturan yemek, sağlık, barınma, ulaşım taleplerini karşılamıyor. Yemekhaneler, ulaşım hizmetleri taşeronlara devrediliyor; medikolar kapatılıyor; devlet yurtları sağlıksızlaştırılıp öğrencilerin kaderi özel yurtlara, cemaat yurtlarına terk ediliyor. Baskı politikalarını ve öğrencileri sinikleştirmeyi, en sahici ezberi belleyen, YÖK, sermayenin egemenliğini tehdit eden tüm unsurlar üzerinde baskı ve denetim kurma doğrultusunda işlev görüyor. Okullar özel güvenlik görevlileriyle kuşatılıyor; iktidarın gözü baskı, denetim ve soruşturmalarla her ana bizlerin üzerinde dolaşıyor. Üniversitedeki öğrenimini tamamlayanların işe girebilmek için önünde bir sizi derecelendirme ve kalitelendirme sınavları duruyor, her koyun kendi bacağından asılıyor, 10 binlerce üniversiteli diplomalı işsizler ordusuna katılma korkusuyla yaşamını sürdürmeye mahkum ediliyorlar. Bugün sosyal hayatın içindeki bütün ilişkileri alım-satım çerçevesinde örgütleyen, bütün alanları şevkle özelleştirip kamu yararından koparan, üniversiteyi de bu anlayışla kuşatıp üniversite içi hizmetleri bu anlayışa uygun yorumlayarak öğrencileri müşterileştirme operasyonunu, azimli bir şekilde yürüten AKP iktidarı üniversitelilerin kamusal alının dışına çıkarılmasından doğan boşluğu da tampon bir mekanizma işlevi gören cemaat ağlarıyla (Yurtlar, burslar, evler, dershaneler) örmektedir. İktidar, böylece hem neoliberal politikaların hem de kendi iktidarının sürekliliğini sağlama almakta, üniversiteye girebilmek yada üniversitede ki öğrenimi sürdürebilmek isteyen yoksul öğrencileri cemaatlere yönlendirmektedir. Yaşanan şey çok açıktır; bahsettiğimiz iş birlikçi ve abdesti sermaye olan bütün iktidarlar gibi AKP"de ülke insanlarını, özelde gençleri köleleştirerek yaşamaya mahkum etmektedir. Açlık, yoksulluk, işsizlik, sefalet intiharlar, korkular, ruhsal kırılmalar ve yıkıntılarla sistem kendi çocuklarını yemekte kalıntıları sermayeye satılmaktadır. İktidarın güvendiği tek şey tepkisizliktir. Bizler, inanıyoruz ki alternatif bir hayatın tepkilerini bugün oluşturmadığımız sürece yarın bugünden karanlık olacaktır. Eşitsizlik ve sömürü temeli üzerinde yükselen kapitalist düzenin yarattığı yoksulluk, kriz koşullarında daha da yoğunlaşacaktır. Bu dönemde bütün alanlar gibi gençlik mücadelesi de esas olarak buradan yürütülecek mücadele içerisinde şekillenecektir. Diyen gençlik muhalefeti grubunda ki gençlerin son sözleri ise şöyle oldu. Gençlik muhalefeti olarak bizler; yaşadığımız karanlığa ve yarının daha karanlık geleceğinin yıkımlarına karşı, gençlik alanına yansıyan sorunlar etrafında; ülkemizdeki köklü gerici ideolojik hegemonyaya, sistemin sürekliliğini sağlamaya yönelik oluşturulmuş tüm mekanizmalara ve kapitalizmin köhnemiş yaşam ve kültür anlayışına tüm alanlarımızda; liselerimizde, üniversitelerimizde, mahallelerimizde cevap vereceğiz dediler.