Bir müslüman için en önemli hassasiyet; helâl ve haram duyarlılığıdır. Hz. Ömer efendimiz; kişinin namaz ve orucunun değil, tutum ve davranışlarının dikkate alınması gerektiğini hatırlatmıştır.
Peygamberimiz de; kamu malı ihlali yapanların Cennet giremeyeceğini buyurarak, savaşta ganimetten izinsiz kendine küçük de olsa çıkar sağlayan sahabenin cenaze namazını kıldırmadığı rivayet edilmiştir.
Müslümanın; dili yalandan, midesi haramdan, beli zinadan uzak olmadıkça, O kişinin mümin olarak akşama ermesi veya sabaha çıkması şüphelidir.
Bu günahlar; bir defa işlenirse kusurdur ve hemen tövbe edildiğinde kişi mümin eksenini muhafaza eder. Ancak, bu yanlışlara devam edilerse kusur olmaktan çıkar davranışa dönüşmüş olur. Bir fiilin davranışa dönüşmesi, O kişinin zihni duruşunu da ifade eder.
Sahabe efendilerimizin en büyük hassasiyetleri, hak ihlali ihtiva eden fiiller üzerinden olmuştur. Buna örnek olacak yüzlerce, binlerce sahabe kıssası mevcuttur.
Bunlardan dikkati çeken bir tanesini paylaşalım. "Ebu Dücane (ra); sabah namazlarını Rasûlûllah (sav)'ın arkasında kılmayı adet edinmişti. Ancak namaz biter-bitmez süratle camiden çıkar giderdi. Bu davranışı Rasûlullah (sav)'ın dikkatini çekmiş olacak ki bir gün Ebu Dücane'yi durdurdu ve "Ey Ebu Dücane, Allah'a ihtiyacın yokmudur? (ki dua etmeden çıkıp gidiyorsun)" buyurdu.
Ebu Dücane; "Allah'a olan ihtiyacım o kadar fazladır ki bir an bile Allah'ı unutmuyorum ya Rasûlallah!" dedi. Rasûlullah (sav): "O halde niçin namaz bitip Allah'a dua edinceye kadar bizimle kalmadan çekip gidiyorsun?" diye sordu.
Ebu Dücane; "Ya Rasûlallah, benim Yahudi bir komşum var, bahçesindeki hurma ağacının dalları evimin avlusuna sarkmış. Gece rüzgar esince, hurmaları bahçeme düşmektedir. Küçük çocuklarım aç olarak uyanıp o hurmaları yemeden önce gidip onları topluyor ve sahibi olan Yahudiye veriyorum" dedi.
Ve ilave etti : "Birgün sabah namazından sonra eve biraz geç gidince, yeni uyanan bir çocuğumun o hurmalardan birini ağzına koyup çiğnediğini gördüm. Parmağımı ağzına sokup dışarı atmasını sağlayınca çocuk ağlamaya başladı. -Ben ona, "Allah'ın huzuruna Yahudinin hurmasını çalan bir hırsız olarak çıkmandan utanmıyor musun ki hurmasını yiyiyorsun?" dedim. "Bu durumun bir daha tekrarlanmaması için namazdan hemen sonra çıkıyor ve hızlıca eve gidiyorum" dedi.
Duruma vakıf olan Hz. Ebu Bekir Yahudiye giderek hurma ağacını satın aldı. Ebu Dücane ve çocuklarına hediye etti. Yahudi, Hz. Ebu Bekir'in bu ağacını satın almasının sebebini öğrenince bütün ailesini yanına alarak Rasûlullah (as)'ın huzuruna çıktılar ve ailece müslüman oldular.
Kısa sürede İslam'ın bütün Arap Yarımadası'na ve kıtalara yayılmasının ve 'bölük-bölük' insanların İslam'a girmelerinin sebebi o günkü müslümanların İslam'ı bu şekilde yaşamalarıydı. Helal-haram hassasiyeti de müslümanların en güzel özellikleri olarak görüldü. Onlar İslam'ı en güzel şekilde yaşıyorlardı.
Çıkar ve menfaat hesapları; müminlerin yalan ve haramla tanışmasına neden olmaktadır. Manfaat yalanı, yalan da haramın tetikleyicisidir. Cemiyet halinde yaşayan müminlerin birbirlerini kıskanma yerine, birbirlerine katkı sağlamaları gerekmektedir. Birbirini öncelemeyen müslüman toplumlarda yalan ve haram zaman içinde sermayeye dönüşür. O nedenle; bir mümine bakarken ağzından çıkanın yalan olup olmadığına, ağzından girenin de haram olup olmadığını bakmak gerekir.
Yalan ve harama karşı hassasiyet, kişinin mümin olmasına işarettir.