Hırs, haris, ihtiras, muhteris sözlerinin türediği Arapça bir kelimedir.
Harese aslında;
Develere bilindiği gibi çöl gemileri denir.
Bu mübarek hayvanlar üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çöllerde yürür de yürürler.
Develer çöllerdeki dayanıklıları ile bilinir.
Ama develerin çöllerde yetişen çok sevdikleri bir diken vardır.
Gördükleri yerde bu dikenlere dayanamaz, koparır çiğnemeye başlarlar.
Keskin dikenler develerin ağızlarında yaralar açar ve o yaralardan kan akmaya başlar.
Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu develerin daha çok hoşuna gider.
Böylece yedikçe ağızları kanar, kanadıkça dikeni yerler, bir türlü kendi kanlarına doyamazlar.
Eğer engel olunmazsa kan kaybından ölürler.
Bunu adı haresedir.
Tarih boyunca bir çok olayda içindekiler birbirlerini öldürür, ama aslında kendilerini öldürdüklerini anlamazlar.
Kendi kanlarının tadından sarhoş olurlar…
Harese hayatın her yerinde her döneminde var olmuştur.
Siyasi hayat içinde daha sık rastlanır.
Genelde ve yerelde geçmiş bir çok örneği vardır.
Geçmişe bakıp ders çıkaramayanlar, haresenin bu sarhoşluğunu günümüzde de yaşayanlar var.
Biz dost bildiklerimizi uyarıyoruz.
Geçmişten örnekler veriyoruz.
Dikkate alan kendini hareseden kurtarır.
Hırsından, harisinden, ihtirasından, muhteristen kurtaramayanın sonu her zaman aynı olmuştur.
Hepsi yok olmuş, tarihe gömülmüştür
İsimleri bile unutulmuştur.
Toplumda hiçbir itibarı kalmamıştır.
Bizden söylemesi, biz dostlarımızın zarar görmesini istemeyiz.
Ama onlar harese sarhoşluğuna kapılıp dost uyarılarını dikkate almazlarsa kendileri bilir.
Sonuçta kendi düşen ağlamaz.