HASAN UMUR'A GÖRE MİLLÎ MÜCÂDELE'DE SAMSUN / 1
a. GENEL DURUM
Devletlerin kuruluşlarındaki ümit ve heyecan verici güzelliklerle, zirveye ulaştıkları zamanki muhteşemliklerindeki gibi, zirveden inişe geçiş hareketlerinde de, çöküşe ve yıkılışa doğru gidişte sezilen, fakat bu safhalar nihâyete erdikten sonra ancak sıhhatli bir teşhis konulabilen, çok değişik, içtimâî, kültürel, iktisâdî ve siyâsî merhaleler vardır.
Bâzı târihçilerin, Kanunî Sultan Süleyman Dönemi -1699 Karlofça Antlaşması- ile başlattığı Osmanlı Türk Cihân Devleti iniş hareketini, bâzıları da 1839'a, bir bakıma, Rusya'ya karşı Batı'nın kerhen destekler göründüğü fakat az(ın)lık ırkçılarının boy boy filizlenme fırsatı yakaladıkları Tanzimat'a bağlamaktadırlar.
Muhakkaktır ki; bunların hepsinde, bu merhaleler düşünüldüğünde, doğruluk payları bulunmaktadır. Çünkü; yine, târih kitaplarının belirttiği umûmî kanaate göre de, bunlar, " yükselme" , "fetret/duraklama " ve " gerileme" devirleri olarak ele alınmaktadır ki, bunda da sathî / kabataslak bir hüküm, yanlış sayılmayabilir.
Bir başka bakışla da, 1853-1856'da Kırım Harbi sıralarında da, Osmanlı hakkında " Hasta Adam " hükmünün verilişi ve bunun ilânı, bir diğer kırılma noktasını işâret etmektedir ki, bunların ve bunlara benzerlerin hepsinde doğruluk payı mevcuttur. " 93 Harbi " diye de anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi de, bu zemini hazırlayan sebeplerden biri olabilir. Zîrâ; mes'eleye daha derinlemesine bakıldığında görülecektir ki; bütün bu tespit ve teşhisler, Şark Meselesi'ne konulan son noktalardan biri olsa gerektir.
Kaldı ki, mes'ele bu kadar da değildir. Zîrâ; bu muhteşem Cihân Devleti'nin, 1912 - 1922 yılları arasında yâni 08 Ekim 1912 'de Balkan Harbi katliâmıyla başlayıp 30 Ağustos 1922 târihinde Büyük Taarruz'la biten yaşadıklarının, bugün bile tam olarak dile getirildiği kanaatini taşımıyorum. Bu Devlet ve bu Devlet'i inşâ eden Türk milleti, öylesine bir zâlim taarruza muhatap olmuştur ki, kendini kurtardığını sandığı her an, yeni bir vahşetle karşılaşmıştır.
Ebedî Türk yurdu olan Balkanlar'da, resmî rakamlara göre altı yüz otuz iki bin, gerçekte bir buçuk milyon şehidimiz olduğu gibi, 168.000 kilometrekare de toprak kaybımız olmuştur. Türk'e uygulanan " son soykırım hamlesinin başlangıcı " budur/burasıdır. Bu katliamları yapanlar/yaptıranlar kimlerdi? Mâzîye bakıldığında, bunların, hiç de uzakta olmadıkları - çok yakınımız da, zaman zaman da içimizde oldukları- görülecektir. Ammâ; bunları teşhis edecek göz ile, hakîkî mânâda tahlil yapacak millî târih şuûruyla bezenmiş gönül ve beyine ihtiyaç bulunmaktadır.
Meselâ; bundan birkaç sene sonra Çanakkale'ye gelenler ne için gelmişlerdi? Bunlardan biri, şüphesiz ki, 1526 yılında Babür Şah tarafından kurulan Babür/Gürgâniye Türk Devleti'nin yıkılışını hazırlayan İngilizler'di.
Daha sonraları Başbakan olan, zamanın Donanma Bakanı Winston Churchill, İngiliz Avam Kamarası'nda, Şark Meselesi'ni hulâsa edercesine yaptığı konuşmasında şöyle demiştir:
" Biz, insanları zehirlemeyeceğiz ki! Siz, Türkler'i insandan mı sayıyorsunuz? Onlar, köpek ve domuz gibi ancak hayvan sayılabilir."
Bütün bunlar, bir p(i)lânın neticesiydi ve elbette ki, İngilizler, yalnız başına değildiler. İşin temelinde, yukarıda belirttiğimiz gibi, " Şark Meselesi" yatmaktadır. O hâlde; mevzûmuza giriş yapabilmemiz için, önce " Şark Meselesi " hakkında bâzı bilgiler sunmalıyız.
Bu hususta; Dr. Arslan Tekin'in, " Türk Adını Silme Planı " adlı kitabından mes'eleyi apaçık ortaya koyan çarpıcı bir nakil yapacağım:
" Şark Meselesi, 1815'te Viyana Kongresi'nde ortaya atıldı. Bu kongrede Avrupa ülkeleri bir araya gelmişti. Rus Çarı Alksandr, kongreye katılan delegelerin dikkatini Osmanlı sahasında Rumların üzerine çekmek, ilgilenmelerini sağlamak için bir konuşma yaptı. Ancak, Avusturya ve İngiltere, Rusya'nın genişlemesini istemedikleri için teklifi reddettiler. Yine Ruslar kongrede ikili ilişkilerle Osmanlı topraklarındaki Hıristiyanların durumuyla ilgili görüş alışverişine girdiler ve vaziyeti " Şark Meselesi" olarak adlandırdılar. Önce Osmanlı bütünlüğü korunacak, Hıristiyanlar için imtiyaz istenecekti. Sonra mesele mahiyet değiştirdi, Balkanlardan Osmanlı'nın atılması, ardından Osmanlı topraklarının paylaşılması gerektiği söylenmeye başlandı.
İstanbul Rumlarından Georgios Govessis'in yazdığı " 1878'de Şark Meselesi ve Osmanlı Rum Basını" ( İstanbul 2002) kitabında, İstanbul'da çıkan haftalık " Cumartesi Revüsü" adlı Rumca gazeteyi inceler. Gazetenin ilk çıkış tarihi 22 Aralık 1877'dir. 52 sayı yayınlanmıştır. Son sayısı 13 Aralık 1878 tarihlidir. G. Govessis'in bahsettiğine göre siyasî bir gazetedir ve siyasî yazıların hemen hepsinde " Şark Meselesi" işlenmiştir. 29 Aralık 1877'de çıkan ikinci sayıda " Şark Meselesi'nin Tabiatı ve Geçirdiği Evreleri" başlıklı imzasız bir makaleye yer verilir.
Georgios Govessis'in bu makaleyi değerlendirmesini ve alıntılarını vermek istiyorum (Yazarın Türkçesinde biraz problem vardır.) :
"(...) Bu makaleye göre Şark Meselesinin kökenleri antik çağlarda bulunmaktadır. Esas mesele ise Avrupa ve Asya'nın (dünyalar) arasında bulunmaktadır;
" İklim ve coğrafya faktörleri yüzünden despotik rejimlerini tercih eden akıncı ve göçebe olan Asya halkları ve demokrasiye düşkün, hür olan ve bilimleri seven Avrupa halklarıdır. Bu iki halkı iki kıta ortak sınırları olarak tanınan Ege Hellispontos, Vosporos ve Karadeniz suları karşı karşıya getirmektedir."
İşte tam bu aşamada Şark Meselesi başlamaktadır. Batı (Avrupa) dünyasını inşâ eden eski Yunanlılar ise Asya dünyasının o zamanki liderleri olan Persler ile bu bölgede, bu denizlerde karşı karşıya gelmişlerdir. Böylece Şark Meselesi M.Ö. 5'inci yüzyıldaki Yunan-Pers savaşları ile başlamıştır.
" Asya'yı temsil eden ağır, yavaş hareketli ve kalabalık Pers ordusu, Avrupa'yı temsil eden az sayıda bulunan çabuk hareketli ve akıl ile savaşan Atina ordusu Maraton'da karşı karşıya geldiler ve Atinalılar bu savaşta Avrupa'yı kurtardılar. Maraton savaşı alanında binlerce Pers askeri ölü düştü ve bu savaş alanı Avrupa'nın en büyük zaferinin biri halinde ebediyete kadar bir simge olarak kalacaktır."
Bu makaleye göre Yunan-Pers savaşları Şark Meselesi'nin ikinci evresi ise Büyük İskender'in zamanında Hellenizm'in artık Parikles'in ve 5'inci asrın güçlü Hellenizm'i değildi. İlk Yunan-Pers savaşlarından sonra " Peleponez Savaşı" olarak tanınan iç savaş Hellenizm'e büyük zarar vermiştir. Büyük İskender Persleri yenerek Hindistan'a kadar ilerledi ancak onun ölümünden sonraki Hellenizm Asya'yı tamamen Yunanlaştırmak için yeterince güçlü değildi.
Büyük İskender zamanında yozlaşmaya başlayan Helenizm, Perikles demokrasininin sağlam Hellenizm'i değildi. Bu yüzden Büyük İskender'in zaferleri " Şark Meselesi"ni çözememiştir.
Gördüğünüz gibi bu makaleye göre Şark Meselesi, " medenî " Avrupalılar ve " vahşî " Asyalılar, demokrasiyi ve bilimleri seven Avrupa dünyası ve akınları arasında kronik bir meseledir. Tabiî ki, bu iki dünyanın ortak sınırları Balkanlar ve Anadolu bölgesi olmuştur." ( 1 )
(Devamı yarın)