HASAN UMUR'A GÖRE MİLLİ MÜCADELE'DE SAMSUN /5
(Dünden devam)
Hasan Umur; Samsun'da," Millî Mücâdele henüz başlamadan ", kendini bu faaliyetin/hareketin içinde bulunuşunu ve ona katılmasını şöyle anlatır:
" Samsun'un Gümrük caddesinde kiraladığım dükkânda ticaret işlerine başladığım zaman, 1334 ( 1918 ) yılının sonlarıydı. Millî Mücadele henüz başlamamıştı. İngiliz askerleri Samsun caddelerinde neşeli, neşeli dolaşmakta, halk ise, endişe ve üzüntü içersinde idi.
Asırlardanberi mukadderatlarını bizimle birleştirdiklerini sandığımız müslüman olmıyan unsurlar sevinç içinde, bu hallerini açıkça hissettirmekten de çekinmiyorlardı.
İstikbal karanlık bir meçhuliyetle örtülü ve her geçen gün endişemizi biraz daha artırmaktaydı. Arasıra teselli verecek bir haber geliyorsa da, onun da serap olduğu anlaşılınca yeis bulutları bir derece daha kararıyordu.
Durum bu merkezde iken ahvalin hakikî ruhuna vâkıf olan vatandaşlar endişeli olmakla beraber, damarlarında dolaşan şehametli Türk kanı kaynıyor, kalplerinde cesaret, gözlerinde ümit parıltılarile yurdu korumak ve kurtarmak çarelerini aramaktan geri kalmıyorlardı. Durumun nazikliğini olduğu gibi kavrıyamıyan, ikinci bir zümre vatandaşlar ise, milletin taliinin meçhul bir karanlığa gömülmekte olduğunu anlıyor, lâkin kurtuluş çarelerini aramak kudretini gösteremiyorlardı. Ekseriyeti teşkil eden halkın bu zümresini uyandırmak, ümit ve cesaret şulesini bunların dimağlarına aksettirmek, vaziyetin vahametini idrak eden şuurlu vatandaşlara düşen en büyük vazife idi. Bu, çok mühimdi, çünkü, her hangi bir millet ferdinin kalbinde, yaşamak için gereken ümit ve cesaret hazinesi boşalmış ise, o millet için beşer dünyasında, tarih sahifelerinden başka bir şey aramak mânasız olur.
Ahval bu merkezde iken kendime göre küçük bir vazife seçmeyi düşünürken tesadüf bunu tayin etti.
1335 ( 1919 ) senesi ramazan ayının altıncı günü, Hançerli camiinde ikindi namazını kılacağımız zaman dostum ve hemşehrim Abdülkerim oğlu Halil Efendi, namazdan sonra camide vâz etmekliğim ricasında bulundu. Her ne kadar gönül bu sevdadan uzaklaşmış, ticaret sahasına atılmış idiyse de, dostumun ricasını reddedemedim. Bu camide, sözlerimin dinleyenler üzerinde iyi tesir bıraktığını anladım. Ertesi gün, cemaatin çoğalması beni teşvik etti. Vâza devam ettim. Üç dört gün sonra ( cemmi gafir) büyük bir cemaatin etrafımı sardığını gördüm ve anladım ki benim gibi bir âcizin, şu nazik zamanda yapabileceği vatanî hizmet ancak bu yolda olabiliyor.
Mağlûbiyet felâketinin doğurduğu acı günler, muhterem Samsun halkının elem ve kederini her gün biraz daha artırırken; bedhah ve bozguncu unsurlar, esassız şayialar çıkararak Müslümanları, Türkleri şaşırtmak ve biraz daha ye'se düşürmeğe çalışıyorlardı. Bu durum karşısında ben de, vatanın uğradığı felâketi ve felâketin esbap ve avamilini araştırıp izaha çalışıyor, içerdeki düşmanların bozguncu fikirlerine ve faaliyetlerine etraflıca temas ediyordum.Düşülen elîm durum karşısında herkesin vatanî vazifesinin başında gelen, metanet ve cesaret göstermek olduğunu, yeis ve ümitsizliğin felâket üstüne felâket getireceğini " Velâteyesû " âyeti kerimesinin tefsirile izah ve teyide çalışıyordum. " ( 9 )
Buraya kadar naklettiklerimizden beş hususa dikkat çekmek isteriz:
1. Samsun caddelerinde İngiliz askerleri gezmekteydi;
2. " Asırlardanberi mukaderatlarını bizimle birleştirdiklerini sandığımız Müslüman olmayan unsurlar " da, tıpkı İngiliz askerleri gibi sevinçliydiler;
3. Durumun nâzikliğini kavrayamayan maalesef büyük bir " ekseriyet " bulunuyordu;
4. Bununla beraber ahvalin hakikî ruhuna vâkıf insanlar endişeli olmakla beraber damarlarında dolaşan" şehametli Türk kanı kaynıyordu " ve çare arıyorlardı;
5. Eğer; " Her hangi bir millet ferdinin kalbinde, yaşamak için gereken ümit ve cesaret hazinesi boşalmış ise, o millet için beşer dünyasında, tarih sahifelerinden başka bir şey aramak mânasız olur. "
Hasan Umur'un bir başka tespiti de şöyledir :
" Birinci Umumî Harpten mağlûp çıktık. Galip olan İtilâf devletlerile bir mütareke ( Mondros) imza edildi. Fakat bu mütarekenin hükümleri hilâfına olarak memleketimizin bir çok yerleri bu devletlerin askerleri tarafından işgal edildi. Halkına zulum ve hakaret yapılmağa başlandı. Bu meyanda Samsun'a da İtilâf devletlerinin asker ve zabitleri çıkmıştı. Bir yandan da Rum Metropoliti Yermanos tarafından idâre edilen Pontoscu Rum eşkıyasının Türk köylerini basıp yakmaları, kadın ve çocuk, ihtiyar genç Türk köylülerini feci şekillerde öldürdükleri görülüyordu. İçin için kan ağlayan bütün Türkler gibi Samsun halkı da fevkalâde bir yes, nevmidî (ümitsiz) ve heyecan içinde bulunuyordu. " ( 10 )
Yazarlar, burada, sayfa dibine bir şerh koyuyorlar. Bu şerh'te ise şöyle deniliyor:
" O sıralarda Türk tarihinin en mühim bir olayı vukubuluyor, 19 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu'ya geçmek üzere dokuzuncu ordu müfettişi Mustafa Kemal Paşa Samsun'a çıkıyor; Belediye'ye gidip orada bazı zevat ile görüşüyor ve ikametlerine tahsis edilen -bilâhare Gazi Konağı namiyle istimlâk edilen- Mıntıka Palas otelinde ikamet buyuruyor. Oradan da Havza'ya ve nihayet Anadolu içlerine gidiyor. Bu mühim hâdiseyi tarih bütün vuzuhiyle yazacaktır. Biz yalnız Samsun'un Müdafaayi Hukuk Cemiyetinin tarihçesini yazdığımız için, bu önemli hâdiseye kısaca bir temas etmekle iktifa ediyoruz." ( 11 )
Demek ki; Samsun'daki Millî Mücâdele faaliyeti, Mustafa Kemal Paşa henüz Samsun'a gelmeden başlamıştır. Mustafa Kemal'in Samsun'a geleceği duyumlarıyla kuvvetlenen millî şuûr, O'nu Samsun'a gelişi, Havza'ya gidişi, oradan da Erzurum ve Sivas'da yapılan kongrelerle bütün vatan sathına müşterek bir his olarak yayılıyordu.
Bu mes'eleye dönmek üzere, Millî Mücâdele öncesine dâir bir hususu daha nakletmek istiyorum. "Samsunda Cemiyet-i Hayriye-i İslâmiyenin Kuruluşu" başlığını taşıyan bu bölümde, Hasan Umur şunları söylüyor:
" Samsunda Müdafaai Hukuktan evvel, Cemiyet-i Hayriye-i İslâmiye adiyle bir cemiyet kurulması hususunda merhum eski Samsun milletvekili Şükrü Beyin tasavvurları bazı münevverlerce muvafık görülerek, bu sayede halkı bir noktaya toplamak mümkün olacağı kanaatine varılmıştı. " ( 12 )
Anlaşılacağı üzere, bu cemiyet, bir hayır cemiyeti idi fakat " halkı bir noktaya toplamak " emelini taşıyordu. 27 maddeden meydana gelen cemiyet tüzüğünün esasında, Cemiyetin siyâsetle ilgisi olmadığı, maksadının " Canik sancağı dahilildeki unsur-u islâmın madî ve mânevî " ihtiyaçlarını temin olduğu beyan ediliyordu.
(Devamı yarın)