Hasta Adam Paranoyası ve Avrupalı Türkiye

 Biraz tarih bilgisine sahip olanlar,bir zamanlar bizlere Avrupalıların ""Hasta Adam"" paranoyası ile yaklaştıklarını ve bu hasta adamın ülkesini vesayet yoluyla paylaşmaya kalktıklarını bilir.Hafızalarımı yokladığımızda bu yaftanın hala canlılığını koruduğunun farkında olduğumuzu hissederiz.                                                                                                                                                                               Bu yakıştırma belli bir zaman sonra bizim yetkililerimiz tarafından da kabul edilmiş ve ""hasta idik ama iyileştik ... ""şeklinde bir acizlik psikolojisine dönüşmüştür.                                                                                                               Gerçekten biz böyle miydik ? İyileştik mi ? Sahi dünya haritasının neresindeyiz ?Batılımıyız ,doğulu muyuz ?Ayrıca böyle bir değerlendirme ve ayrışmaya neden muhatab oluyoruz ?Aslında bu tür değerlendirmelere muhatab tek olan ülke galiba biziz ..                                                                                                                                    Avrupalı olmak ne demektir ? Kendimizi avrupalı hissetmek ne anlama gelir ?Avrupa ailesi içinde yer almaya neden bu kadar muhtacız ve can atıyoruz ? Soruları çoğaltmak mümkün ama cevapları da her zaman olduğu gibi avrupalıların bize biçtikleri  sosyal  statüde ve kendilerini tarif ettikleri paradigmalarda mevcuttur.                                                                                                                                                                       G.I.Lewis ""Türklerin Avrupalı gibi davranmalarını güvence altına almanın yolu ,onlara Avrupalı gibi yaklaşmaktan geçer "" diyerek düşüncelerini özetlemiştir.Yine zaman zaman iç ve dış basında da AB liderlerinin, AB şablonunu açıklarken ""Hristiyan Kulüp ""tanımlamalarına şahit oluyoruz.                                                                                               Avrupa kendini tarif ederken ,birlikteliklerinin temelini din harcıyla sabitleştirirken ,Türkiye"yi bu oluşumun dışında tutma nedenini de din farklılığına endekslemiştir.                                                                                           Bütün bunlarla birlikte geçmişte hasta adam olarak gördükleri bizleri, her defasında farklı olarak algılama açıklığını ortaya   koyarlarken bizim ısrarla kendimizi Avrupa ailesi içinde görme ezikliğimiz nerden kaynaklanmaktadır.                                                                                                                                                                     Halbuki bu ezik yaklaşımız beyinlerimizi ve ruhlarımızı hasta yaptı.""Birine 40 gün deli dersen ,deli olur "" mantığı ile kendimizi hasta hissettik ve bu duygu durumunu acizlik-kabadayılık zıtlığı ile tanımlamaya çalıştık.Maalesef bu ruh halimiz, hayatımızın bütün alanlarına nüfuz etti  ""hasta adam""paranoyasına girdik.                                                                                                                                                                                     Tarihin sayfalarını geriye doğru çevirdiğimizde asıl hasta olanın Avrupa ve Avrupalılar olduğunu kolayca anlarız.  Hatta insaflı ve iz"anlı düşünürler ve yazarlar her defasında bu durumu dile getirmekten kaçınmamışlardır.Bunlardan ünlü romancı  Henry Miller , ""Yanlış bir şekilde Türkiye sanılan hasta adam   Avrupa"nın seyir defteri  ""değerlendirmesini yapmıştır.Bir diğer romancı Kunt Hamsun ,İstanbulda bir kahvehanede karşılaştığı asil davranış sonucunda  ""Biz barbarlar,bu millete medeniyet öğretmeye kalkmakla hata etmiyor muyuz ?"" demek suretiyle gerçekleri ortaya koymuştur.Yine sosyal yaşamın bir çok alanlarında medeniyetin en güzel  örneklerini  sunmuş atalarımız.                                                                                                                                                                                        Bütün bu itiraflara rağmen bir Allah"ın kulu kalkıp Avrupa"ya ""Ne münasebet asıl hasta sizdiniz ve hala sizsiniz ""demek cesaretini gösteremiyor.                                                                                                                           Geçmişe doğru azıcık yol alırsak Osmanlı"nın medeniyet ve insanlık anlayışını çok net görebilme gerçekleriyle yüzleşebileceğiz.   1847 "de aç ve ilaçsız kalan İrlanda halkına ,İngiltere"nin muhalefetine rağmen İstanbul"dan 3 gemi dolusu gıda maddesi ve ilaç göndererek insanlığın ölmediğini gösteren.....yine 1848"de Habsburg monarşisine karşı ayaklanan macar devrimcilerine ,Rus emperyalizmine karşı bağımsızlık bayrağı çeken polonyalı vatanseverlere ve mültecilere, her türlü baskı ve tehdite rağmen kucak açan Osmanlı ,hasta olmadığını bütün dünyaya haykırmıştır.                                                                                                                                                Bu gün Osmanlı"nın torunları olarak, yeni bir vizyon ve misyonla tekrar dünyaya medeniyeti ve insanlığı öğretebilmek diye asli bir görevimiz vardır.Dünya buna her zamankinden çok daha muhtaçtır.""İnsanlığın güvenli adası""olmak için , kendimizin farkında olmak ve dinamiklerimizi  tekrar harekete geçirmek  ilk adım olarak yetecektir sanırım....