Bilginin kaynağı vahiy midir, yoksa akıl mıdır sorusunu kelamcılar ve felsefeciler sürekli tartışmışlar, fikir birliğini vardıkları ve fikir ayrılığı yaşadıkları bir çok konu başlığı olmuştur. Ehli Sünnet anlayışına göre, bilginin kaynağı vahiydir. Vahiy; Yüce Allah’ın insanlara sunduğu bilgi manzumesidir ki o da Kur’andır.
Peygamberimizin sözlü, fiili ve takriri sünnetleri de Kur’anın anlatılması ve anlaşılması kapsamında vahiy kabul edilir. Kur’an-ı Kerimde, Peygamberimizin söylediklerinin kendi heva ve hevesiyle söyledikleri değil, onların vahiy olduğu, yani ilahi kaynaklı olduğu belirtilir. Öyleyse, insan doğru ve gerçek bilgiyi Kur’andan öğrenir.
İnsanoğlunun, nereden gelip, nereye gittiği, niçin gelip, nasıl gittiği de Kur’an-i bilgiler arasındadır ve insan bunu bilmek zorundadır. Yüce Allah Kur’anda bir çok konu başlığının altında veya önünde insanların aklını kullanmadıklarını, yani düşünmediklerini bildirir. Akını kullanmayanların da başlarına pislik yağacağını hatırlatır.
Bir tarafta bilginin kaynağı olan Kur’an, diğer tarafta Kur’ani bilgilerin muhatabı olan akıl, bir tarafta da her ikisine sahip olan ve de sorumlu olarak yaratılmış insan vardır.
İnsan dünyada insandır. Dünyaya gelmeden önce bedeni olmayan ruh haline sahiptir ki, insan değildir, bunun içinde sorumlu da değildir. Dünya öncesi hayatta, zaman ve mekan mefhumunun dünyevi değerlerle yapılamadığı o dönemin bir karesinde bütün ruhların kendilerini yaratan Rablarının, “Ben sizin Rabbınız değil miyim” sorusuna, “Kalu, Bela, evet sen bizim Rabbımızsın” cevabını vererek, Allaha karşı kulluk görevlerinin yerine getirileceği sözünü vermişlerdir. Sonra da dünya hayatı başlamıştır. Bu hayatın sonunda da üçüncü bir dönem vardır ki o da ahiret hayatıdır. Dünya hayatı öncesinde verilen sözün dünyada yerine getirilip getirilemediğine göre şekillenir ahiret hayatı.
İtikadimize göre ahiret hayatı ebedidir. Geçici ve kısa olan dünya hayatını iyi okuyamayan, bunun için de iyi değerlendiremeyen insan, ebedi olan ahiret hayatını karartmış olacaktır. Ahiretin kurtulması dünyada elde edilir. Bunun için de insanoğlunun hayatı okuması gerekir.
İnsan; nereden ve niçin geldiğini, nereye ve neden gittiğini, dünyayı nasıl yaşaması gerektiğini bilginin kaynağı olan Kur’andan, Kur’anın açıklaması anlamına gelen sünnetten öğrenememişse ahiretini kazanamamış olacaktır. İnsan, bu dünyayı hangi beşeri güzelliklerle yaşamış olursa olsun, ahireti için hiçbir anlam ifade etmeyecektir.
Yüce Allah’ın Peygamberine ve dolayısıyla insanoğluna ilk emri bu nedenle “Oku” emri olmuştur. Bu emir salt olarak okuma yazmayı öğrenmek anlamında değil, hayatı, kainatı, geçmişi, geleceği okumaktır. Bu okumayı başaranlar kurtulmuş olacaktır.
Dünya Okuma Günü olan 8 eylül’de(bugün), okumayı bir de bu açıdan değerlendirelim. Göreceğiz ki, kitapları okumak hayatı okumak içinmiş. Hayatı okumak da Yaratanı tanımak için. Okumak huzur, bilgi de zihnin gıdasıdır. O nedenle doğru ve doğruyu okuyan huzurlu ve zinde olur. Çünkü, kendini tanır ve Rabbına varır.