Hayatın içinden geliyorum

Reşit Öztürk

Kimsin, nasıl birisin, nereden gelip nereye gidiyorsun diyenlere verilebilecek en güzel cevap, hayatın ortasından geliyorum, diyebilmektir.
              Geri al tuşu olmayan, durdurma özelliği bulunmayan hayatın bu güzel gününden herkese merhabalar!
              Geçmişi bilmeden, geleceğe doğru bir şekilde yön vermek mümkün değildir. Hayat bir bilinmeyenli, iki bilinmeyenli veya çok bilinmeyenli bir denklem gibidir. Bu bilinmeyenlerden ne kadarını bilinene dönüştürürsek, doğru cevabı bulma şansımız da o ölçüde artar.
              Örneğin, Çanakkale Savaşı yıllarında askerlerimizin yemek menülerini anlatan bir tv dizisinin bir bölümünü geçenlerde internette gördüm ve herkesin de görmesini isterim. Şimdi o menünün ne olduğuna burada girmeyeceğim, çünkü anlatacağımız çok husus var, o menüyü siz pekala bulabilirsiniz veya biliyorsunuzdur.
             Günümüz gençleri, her fırsatta büyüklerimizi, yaşlılarımızı eleştirebiliyorlar. Bu ilk önce büyüklerimizin hoşgörülü olmasından kaynaklanıyor. Ama o yaşlı amcalarımız da önceden çok sıkıntı çekmişler, her şey güllük gülistanlık olmamış hayatlarında. Şimdiki hayat yaşlılarımız için yeterince lüks. Mesela, dağda çobanlık yaparlarmış, akşam eve geldiklerinde mum ışığında birbirlerinin ayaklarının altındaki dikenleri çıkarırlarmış. Çünkü ayakkabı olmadığı için ayaklarına çokça diken batarmış.
             Hayatı boyunca türlü zorluklara göğüs germiş amcalarımızın, hayatlarının son demlerinde ciğerlerinin, çürüyüp ağzından geldiği için, yattığı hastanenin önündeki çöp kutularına atıldığını biliyoruz. 
             Bağlı olduğu İl'e hiç gitmeden askere giden erkekler, evlenen genç kızlar var. Hayatın ortasından gelmek işte böyle bir şey, sevgili arkadaşlar. Diğer taraftan bir cıvatası, somunu, çivisi koptuğu veya düştüğü için, bir masayı, sırayı, sandalyeyi çöpe veya depoya atarak kaderine başka bir deyişle ölüme terk eden insanlar da var. Başka ülkelerin, marketlerinde poşeti bile parayla sattığını düşündüğümüzde acaba yanlış mı yapıyoruz diye düşünmeliyiz.
             Hayalsiz hayat olmaz, düşüncesiz de insan olmaz. İnsanlarımızın mutsuz olduğu bir dünyada, mutlu olmak için çözümlerin, fikirlerin arandığı bir zamanda, düşüncelerinden dolayı insanları hor görmek, dışlamak herhalde sağlıklı bireylerin yapabileceği bir iş değildir. Kaldı ki mutsuz insanlardan da sağlıklı düşünmelerini beklemek doğru bir iş olmaz. Burada görev mutlu ve sağlıklı düşünen insanlara düşmektedir.
             Kentsel, kurumsal ve kültürel gelişimde mesafelerin alındığı, illerin geçmişinin ve geleceğinin belirlendiği, tüm ilçelerimiz dâhil şehirlerin mastır planlarının halkın gündeminde olduğu, köylerimizdeki çocuk sayılarından ebeveynlerin memnun olduğu bir şehir hayal ediyorum ve o şehirde yaşamak istiyorum, diyen insanlar çoktur eminim.
              Biz toplum olarak bütün bunları tespit ettiğimizde yapacak güçteyiz. Fakat bunun yanında, falan milletin aklı öğleden sonra çalışmaz, gibi düşünceler de var insanımızın dilinde. Bu sözler bilemem ne kadar doğrudur. Araştırmacı toplumbilimci arkadaşlar bu konuda da bir araştırma yaparlarsa biz de işin aslını öğrenmiş oluruz.
              Yine de toplumumuzda, türlü kötülüklerden özünü ve kendini korumuş iyi insanlar da var. İyi ki onlar var, iyi ki bu güzel insanlar çok ve sağduyu hâkim. İsimsiz kahramanlarımızdır onlar ve o isimsiz kahraman olmak da çok güzel ve mutluluk verici bir şeydir. Toplumların çimentolarıdır onlar.
              Daha iyi bir yaşam için, kişilerle uğraşmak yerine, kötü işlerin düzelmesi noktasında daha duyarlı olan herkesi tebrik ediyorum ve hep başaralım inşallah diyerek sözlerime son veriyorum.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.