Kültürüm uluslararası politikalara ve ekonomik dengelere yetmediğinden diğer bazı zevat gibi uluslararası politikalar yazmayacağım!.. İşletme tahsili görsem de hatta ve hatta ekonominin içerisinde iş adamı olarak hayatımı idame ettirsem de onlar gibi uluslararası düzeyde ekonomiden, siyasetten bahsetmeyeceğim. Bugünkü yazımda iki konu üzerinde durmak istiyorum. Konularımızdan ilki son günlerde gündemden düşmeyen Hazreti Muhammed filmi ile ilgili olacak; ikinci konumuz ise FETÖ kapsamında memuriyetten ihraç edilenlerle ilgili olacak. Hayatımın hiç bir döneminde Şia geleneğini tasvip etmedim ama onları İslam dışı olarak da kabul etmedim. Nihayetinde bu kararı ben değil dinin sahibi olan yüce Allah verecektir. Ayrıca insanları din dışı göstermeye çalışmanın da kimseye en ufak bir yararı olmadığı kanaatindeyim. Ancak İran’da yaşanan mezhebin mezhepten ziyade farklı bir din anlayışı olduğunu da kabul etmek zorundayız. Zira adamlar devletlerinin anayasasında İran İslam Devletinin mezhebi Caferiliktir ilelebet de Caferilik olarak kalacaktır şeklinde bir madde koymuş olmaları adamlardaki mezhep taassubunun dinin önüme geçtiğini açıkça ortaya koymaktadır. Kendi adıma şundan eminimki ben ve benim gibi düşünen tüm ehli sünnet itikadına sahip Müslümanlar Hazreti Ali’yi ve ehli beyti Şia’dan daha çok sevdiğinden en ufak bir şüphem yoktur. Bizim için Allah Resulü’nün ehli beyti arasında en ufak bir fark olmadığı gibi sahabei kiramın da çok değerli müminler olduğuna inanırız.
İslam tarihini iyi okuyup analiz eden her mümin şunu iyi bilir ki İslam toplumunun ilk ayrışması Efendimizin irtihalinden sonra Hazreti Ebu Bekir’in hilafeti ile başlamış olup Hazreti Hüseyin’in Kerbela’da şehadetiyle son noktasına ulaşmış bir Yahudi oyunudur. Bu fitnenin altında Yahudilerin olduğunu tüm siyer kitapları yazmaktadırlar. Üzüldüğüm nokta neresidir derseniz, bu fitnenin ortadan kaldırılması için uğraş verileceğine yıllardır artarak büyümesidir. Keşke İslam uleması ve Müslüman devlet adamları bu konuyu halletmek için samimi bir duruş sergileseler ama maalesef bu güne dek herkes bu işten nasıl nemalanıp kendi çıkarlarıma kullanırım sevdasında oldu. Ümmet de bu acıyı çekmeye devam ediyor. Nerden girdik bu konuya derseniz yazının başında da belirttiğim gibi bugünkü konularımızdan ilki Hazreti Muhammed Efendimizle ilgili vizyona giren filim olacak.
Filmin televizyonlardaki reklamını görmüştüm ancak içeriğini, yönetmenini bilmediğimden bu konuda yazı yazacağım aklıma bile gelmemişti. Ama dün sosyal medyadan ortalık toz duman olunca konuya vakıf oldum. Filmin yönetmeni İranlı Mecit Macidi; Şii bir yönetmen. Filmi çekerken de haliyle kültürüne uygun film yapması ona göre normal bir durum. Ancak ehlisünnet bu konuda ayaklanınca ben de acaba içeriğinde ne var diye merak ettim. Mailime gelen yazılara bakınca filmi seyretmenin neredeyse küfür ile eşdeğer olduğunu gördüm. Normalde ailece boyu filme gitmeyi düşünüyordum ama filmin içeriğini öğrenince doğrusu ben de ikilemde kaldım. Neden ikilemde kaldın derseniz ben Efendimizin rolünü birilerinin oynaması olayını asla tasvip etmem, zira Efendimiz birçok sahih hadisinde resmedilmesine karşı çıkmış ise rolünün yapılması olayına müsaade edeceğini düşünmediğimden bu konuya sıcak bakmıyorum.
Yusuf Kaplan’ı ne okurum, ne de onun dedikleriyle amel ederim. Ama yazdığı köşe yazısını okuma fırsatım oldu. Eleştirilerinin bir kısmına katılmamak mümkün değil. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Uzmanları’nın bir kısmının bu konudaki görüşleri de çok güzel. Bir tanesi ; “Ebu Talib’in Müslüman olmuş gibi gösterilmesi yanlış; Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer Efendimizin yok sayılması yanlış, Efendimizin 13 yaşındaki halinin rol olarak canlandırılması da yanlış, ancak filmin tamamına itiraz etmek doğru değil. İçerisinde makul ve güzel yerler de var. Ne zaman ki biz daha iyisini yaparız o zaman konuşma hakkımız olur; hem yapmayıp hem de konuşmak doğru değil” demiş, bu güzel bir eleştiri.
Ancak bazılarının dediği gibi Hazreti Musa’nın, Hazreti İsa’nın, Hazreti Yusuf’un rollerde oynatılmasına Yahudiler, Hristiyanlar bir şey demiyor da siz niye diyorsunuz eleştirileri asla kabul edilemez. Zira Kiliselerde, Havralarda resimler, ikonlar zaten adamların inançlarının sembolleri haline gelmiş durumda; elbette onlar bu duruma itiraz etmezler ama bizim inancımızda resim olayına bakış çok farklıdır. Gerçi resmin yasaklanmasının ana teması onun karşına geçip ibadet edilmesi, putlaştırılması anlayışıdır, filmdeki rol bundan farklıdır; bu da Allah için doğruyu söylemek gerekirse bir gerçek. Ama bu konunun samimi bir biçimde kırıcı olmadan müslümanlar arasında tartışılması gereken bir konu olduğu kanaatindeyim. Filmi izlemedeki çekincem, nasıl ki Çağrı filminde Hazreti Hamza’yı canlandıran (Ömer Muhtar’ı da oynamıştı) Antony Quin, her Hazreti Hamza dendiğinde akla geliyorsa, Efendimizi anınca da akla filmdeki sanatçı gelirse fevkalade yanlış olur kanaatindeyim. Ama filmi izleme konusunda şu bir gerçek ki bugün izlemesek de ileride TV’lerde yayına girdiği zaman hepimizin tıpış tıpış izleyeceğimiz de unutmayalım. İkinci konumuza yer kalmasa da onu manşetten vereceğimizden burada yazıma son vermek istiyorum. Kalın sağlıcakla.