Müslümanın en önemli davranış özelliği yalan ve haramdan uzak durmasıdır. Kazancına haram karıştırmamak için hassasiyet göstermek, hangi gerekçe ile olursa olsun yalan söylememek, Müslüman olmanın gereğidir. Günümüz Müslümanın belki en defolu yanı da helâl haram hassasiyetini dikkate almaması, çıkar ve menfaat söz konusu olduğunda yalanı ezbere konuşmasıdır.
Kul ve kamu hakkına riayetin önemini ifade için Hz. Ömer efendimizin kendi özel işlerinde devlete ait mumu söndürüp, kendi imkanlarıyla aldığı mumu yakmasını örnek olarak kürsülerden dinleriz. Müslüman olarak bu hassasiyet örneği ile övünürüz ama sanki bunun Hz. Ömer efendimize mahsus bir davranışmış gibi kendimiz aynı hassasiyeti gösteremeyiz. Daha vahim olanı gerek kamunun gerekse kulların malını kendisi için kullanana da işini bilen adam deriz. Bu nedenle de, ne evimizde ne de toplumumuzda bereket bulamayız.
Gönlünü Allah’a açmış, yaşamını Rabbının rızasına adamış Allah dostu İbrahim Ethem Hazretlerinin yaşadığı belirtilen bir olay Müslümanın helâl kazanç hassasiyetini özetlemek bakımından çok çarpıcı bir mesaj niteliği taşımaktadır.
İbrahim Ethem tacı tahtı terk ediyor. Seneler sonra seyr-i sülûkünü tamamladıktan sonra Belh şehrine tekrar geliyor. Kendi yaptırdığı camide yatsı namazı kılıyor. Dışarıda sulu kar, yağmur, soğuk…
“Şurada kıvrılayım da sabah olunca giderim” diye düşünüyor. Caminin bekçisi geliyor, camide saklandığı yerden buluyor, çıkarıyor.
-“Ne yapıyorsun” diyor. “Müsaade et, şurada yatayım. Sabah namazından sonra Belh’e gireceğim” diyor. Görevli bacağından tutuyor onu -“İbrahim Ethem, senin gibi çulsuzlar için yaptırmadı bu camiyi” diyor ve bacağından sürükleye sürükleye, kafasını merdivenlere vura vura atıyor onu dışarıya.
İbrahim Ethem “Ben bu camiyi yaptırdım” diyemiyor kibir olur diye.
Çaresiz, şehre gidiyor. Her taraf kapalı, sadece bir yer açık. Bir fırın. Kapıyı çalıyor ve sabaha kadar oturma müsaadesi istiyor. Orada çalışan işçi, “Geç otur” diyor. Aradan bir-iki saat geçiyor. Sabah ezanı okunmaya başlıyor. Okunduktan sonra işçi dönüyor
-“Hoşgeldiniz, nereden gelip nereye gidiyorsunuz, isminiz ne?” diyor. İbrahim Ethem de: “Ben iki saattir burada oturuyorum, şimdi mi geldi aklına sormak” diyor.
Fırıncı diyor ki:
-“Ben bu fırında işçiyim. İki çocuğum var, iki de yetime bakıyorum. Ben onlara şimdiye kadar haram lokma yedirmedim. Senin geldiğin vakit benim mesai saatim dahilindeydi. Ezan okundu, mesaim bitti. Seninle istediğin kadar konuşabiliriz, şimdi kazancıma haram karışmaz.” İbrahim Ethem
-“Sen ne güzel adammışsın. Sen Allah’tan bir şey isteyip de olmadığı vaki oldu mu?” diye soruyor.
-“Ben Allah’tan ne istediysem verdi. Fakat Allah’tan bir şey istedim. Onu bana vermedi. Allah’a yalvardım, bana İbrahim Ethem’i göster diye, bana onu göstermedi” diyor.
-“O Allah, öyle bir Allah ki,” diyor İbrahim Ethem, “İbrahim Ethem’i bacağından sürükleye sürükleye, kafasına vura vura getirir sana gösterir ve senin gözünün önünde ruhunu teslim ettirir.” diyor ve Allah diyerek ruhunu teslim ediyor.