Bu gün Güneydoğuda yaşadığımız bir olayı, Pazar günü ise yirmi yıllık görevim esnasında bölgeden şehit yollanıp,benimse ilk kez bir şehit cenazesine katılarak gördüğüm olaylardan bahsederek, bu iki konudan çıkarttığım durumdan, terör örgütüyle barış yapılması hakkındaki düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Sorumluluk sahamızın içindeki köyden, bir şahsiyet,İran sınırı içinde, karakola 5-10 km uzaklıktaki kampın sorumlusu olarak, çeşitli eylemleri yönetmektedir. Eylemleri genelde mayın düzeneği kurmak yönünde olan bu şahsiyetin birkaç hafta önce koymuş olduğu mayına aracın basması üzerine yaralılarımız olmuş,zırhlı araç kullanılamaz duruma gelmişti. Gece sınırın sıfır noktasına yakın bir köye üç teröristin geldiği duyumu üzerine bölgeye gidiyoruz.
Kamp yönündeki sarp olan bölgeyi tıkamak için bizim unsur yayan hareket ediyor,İki zırhlı araç köyün diğer bölgesine gidiyor. Harekat esnasında araçlardan bir tanesi şarampole yuvarlanıyor. Şehit ve yaralıların olduğu bildiriliyor, köye hareket ediyoruz.Köyün içinde teröristlerin varlığını biliyoruz, ikinci araç bir unsurunu emniyette kullanırken diğer unsur yaralıları kurtarmak için mücadele etmektedir. Köyden bir grup erkek olayları izlemekte, iki köylü araca yaralıları taşınmasına yardım etmekte, bir grup kadın ise yere çökmüş yüksek sesle ağlamakta. Ağladıkları kişiler onların evladı değildi,normal şartlarda hiç görmemiştiler o askerleri,herhangi bir bağlarıda yoktu onlarla,sadece anneydiler ve bir yürek taşımakta idiler. köyün erkekleri ise içerdeki teröristlerin korkusundan olsa gerek uzak kalmayı tercih etmiştiler. Duvarı kendisine siper etmiş, kanlar içinde yatan Güneydoğu kökenli bir askerin, başını kucağına almış Edirneli bir asker, ağlayarak arkadaşına destek olmaya çalışırken, biraz ilerlerinde yaraları nispeten daha hafif olan İçanadolu ve Ege'li iki asker elleri birbirine kenetli yatmakta, ülke rahat uyumakta,güneydoğunun başka yerlerinde başka unsurlar çatışmakta.
Gün açtığında evin telefonu çalacak, ''oğlunuz şehit oldu vatan saolsun'' denecek,işte ateş oraya düşecek. Televizyonda şehit haberini duyanlar lanet yağdıracak, bir kaç kişi çıkacak kemiğe dayanan bıçaktan bahsedecek, sosyal medyada mesajlar uçuşacak ve vatan tekrar kurtarılacak.
Saat 09.00, üç kadın ellerinde tepsilerle genç erkeklerin yanına geldiler, bize evlerinde yaptıkları çay, otlu peynir,ekmek ve zeytin göndermiştiler. Sık sık kadınların demlikleri tekrar gönderdiklerini görüyoruz, öğleye doğru birkaç orta yaşlı erkek vatandaş ellerinde karpuzla geliyor. Bir kişi ısrarla resim çekmenin peşinde.
Olay yerindeki faaliyetler sona eriyor, emniyet görevi bize gelen takviyelerle birlikte sağlanılarak, karakola doğru intikal başlıyor, içimizde acı, içimizde hüzün, içimizde burukluk. İstanbul'da göz yaşı Taha Asteğmen için, sekiz ilde acaba oğlumun durumu ne diye bekleyen dokunulsa feryad edip ağlayacak aileler.
Karakola geldiğimizde haberleri izliyoruz,'' şu bölgede uçuruma yuvarlanan askeri araçta bir şehit 8 yaralı'' toplam kaç saniye sürdü o haber, oysa biz gece yarısı başlamıştık intikale, yaklaşık 16 saatlik uğraşımız, on saniyeye sığmıştı. Sonra Rahmetli Taha'nın bayrakla süslenmiş evi ve ağlayan ailesi geldi ekrana.
Biz o akşam yine dağlarda olacağız, sabaha kadar arazide kalıp yıldızların hareketlerini izleyeceğiz. 2800 metrede yaz gecesi donan suyumuza konservemize bakacağız,Araçla intikal ederken gözlerimiz yolda olacak, hareket halindeki arabadan, yolda kazı yapılmışmı, şu tepenin üzerinden bir terslik olurmu, diye düşünerek hareket edeceğiz. O gece şarkıcı kadın yine program yapıp izleyicileri neşelendirecek, eğlence dünyası hız kesmeyecek, televizyon programlarının akışında bir değişiklik olmayacak. Tartışma programlarında vatan kurtarılacak, hatta biz daha iyi kurtarırız sataşması başlayacak. Birilerinin işini doğru yapmadığından dem vurulacak. O gece denize doğru akan ırmakların suları denize ulaşacak. Taha'nın annesi kan ağlayacak, şehitlerimiz ölmeyecek vatanımız bölünmeyecek.