İnsanoğlu geçmişten günümüze kadar hep daha fazlasını elde etmeye çalıştı. Güç, başarı, para, aşk, huzur… Aslında daha fazlasını istemek, insan olmanın getirisidir. İnsanoğlu doyumsuz varlıktır. Peki bu her şeyin fazlasını istemek zararlı mıdır?
Doyumsuzluk, insanları hayvanlardan ayıran özelliklerden biridir. Bir kartala haftalık, iki tane tavşan yetiyor ise üç tane tavşan avlamaz. Ama insanoğlu az ile yetinmez hatta stok bile yapabilir. Kapitalizmin beynimize kazıdığı olgudur. Fazlasını istemeyen insan genellikle mutludur. Fazlasını isteyen insan ise istediğine ulaşırsa mutlu olacağını zanneder ama ulaştığı şeyinde, aslında daha fazlası olduğunu görür ve bu döngü böyle gider. Bunun da kısacası hedonik adaptasyon ile bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Hedonik adaptasyon; İnsanın hayatında olması için çok büyük arzu duyduğu ve amacına ulaştığı zaman, duyduğu mutluluğun giderek azalması ve eski duygu durumuna geri dönmesi haline denir. Yani evet istediğimize ulaşıyoruz, ama kısa bir süre sonra biraz daha fazlasını istiyoruz. Buna çok kısa örnek vermek istiyorum. Hepimizin bildiği Sigmund Freud, eşi Martha ile nişanlı iken ona o kadar çok aşk mektubu yazıyor ki, onunla o kadar çok evlenmek istiyor ki aşkından ölüyor. Neyse Freud eşi Martha ile evlendikten kısa bir süre sonra Freud’a göre evlilikleri monotonlaşıyor ve Freud, eşinden aşırı sıkılıyor, tabi sonra Martha’yı aldatıyor. Ki bence Freud’un bu kadar fazla istemesi ve amacına ulaştığı zamanki sıkılması, örnek ile bağdaşıyor.
Peki diyeceksiniz ki “fazlası zarar olmayan bir şey yok mu?” Mesela ne gibi mutluluk, para felan mı? Ben buna da bir örnekleme daha vermek istiyorum. Firavun’un, Allah’a yalvarmasın, sızlanmasın diye bütün ömründe bir kez bile başı ağrımamış. Allah, Firavun’a dünyanın bütün malını, mülkünü ve saltanatını verdi de, ona ağrı, sızı, gam ve keder vermedi. Yani sana Allah’ı hatırlatan dert; dünya mülkünden bin kat iyidir demek istiyorum.
Aslında her şeyin bir sınırı var. Mesela sürekli ağlayıp gülemezsin, bir süre sonra güldüğün veya ağladığın olay normalleşiyor. Sürekli koşamazsın, yürüyemezsin çünkü insansın ve yoruluyorsun, robot değilsin. Sürekli yemek yiyemezsin, midenin sınırı var. Sürekli konuşamazsın veya dinleyemezsin çünkü hem senin konuşacak halin kalmaz hemde karşındaki kişinin seni dinleyecek dermanı kalmaz. Uykusuz ve dinlenmeden duramazsın çünkü enerjinin de bir limiti var. Kısacası her şeyin bir sınırı var.
Sözlerime, Lucius Annaeus Seneca’nın çok sevdiğim bir sözü ile bitiyorum. Der ki; “Saadet bile haddini aşarsa azap olur.”