Her gecenin sabahı, her günün akşamı vardır ve dünyanın yaşam fıtratı bu düzen üzerine kurulmuştur. Kainatın sahibi Yüce Allah, her şeyi bir sisteme bağlamış ve bu sistem hiçbir aksaklık göstermeden, dünyanın yaratılışından beri devam etmekte, sorunsuz bir şekilde bu düzen yürümektedir. Bazen; sel, deprem ve tabii afetlerle günlük akış bozulmuş gibi görünse de, bunun da hikmetlerini anlatacak bir çok ayette Yüce Allah olağanüstü olaylar hakkında insanları bilgilendirmiştir. Hiçbir şeyin Allahın izni ve bilgisi dışında olmadığını bildiren Yüce Allah, ortaya çıkan olağan üstü olayların bir hikmetinin olduğunu izah edecek mesajlar göndermiştir.
Her zorluğun sonunda bir kolaylık, her kolaylığın sonunda bir zorluk vardır. Bu değerlendirme; hem insanlık boyunca elde edilen tecrübelerin ürünü oluşmuş bir kanaat, hem de ilahi mesajlardan çıkarılmış bir sonuçtur. Her insan kendi hayatında sözü edilen bu gerçeği test etmiş, benzer süreçleri yaşamıştır. İlim tahsil etmek dışındaki bütün kazanımlar; ilahi lütuftur ve bazen gelir bazen elden çıkar gider. İnsan bazen varlıklı olur, bazen de yiyecek ekmek bulamayacak kadar fakir olabilir. Bazen ölümü beklenen bir hasta olur, bazen de dağları delecek gibi güce sahip görünür. Her insanın dünyadaki imtihanıyla ilgili sorusu farklıdır. Bazıları açlıkla, bazıları toklukla, bazıları yoklukla, bazıları varlıkla, bazıları hastalıkla, bazıları sıhhatle, bazıları gençlikle, bazıları ihtiyarlıkla, bazıları çocuğuyla, bazıları eşiyle imtihana tabi tutulur. Bunlar; kulların özel imtihan sorularıdır.
İlim tahsil etmek tamamen ihtiyaridir ve kişinin gayretine bağlıdır. İlim yolunda, gayret içinde olana Allah yardım eder ve samimi ilim tahsili yapan talebeler başarılı olur. Elbette bu da bir imtihandır. İlmiyle amel edebilmek ve güzel ameller yapacak, insanlara katkı sağlayacak ilimler tahsil etmek, tahsil edilen ilmi insanlarla paylaşmak da ilmin zekatıdır. Hiçbir varlık; kişinin kendisine ait değildir ve paylaşılmayan her varlık yok olmaya mahkumdur. Yok olmaya mahkum olan her varlık da; yok olurken sahibini bloke ederek depresyona sokan bir sürecin failidir. Her şey Allahın mülkündendir ve Allahın mülkünün eseri olan hiçbir şey beşerin mülkü değildir. Bu nedenle de, sahip olunan varlıklar Allah adına, Allahın vermedikleriyle paylaşılırsa anlam kazanarak, berekete dönüşmektedir.
Verilene ve sahip olunana şükretmek esastır. Şükredilen az mal, şükredilmeyen çok maldan daha hayırlıdır ve Allahın sunduğu bereketle az olan mal çok hizmet ve işlev görür. Bereket sayıyla ifade edilen bir değer değildir. Şükürlü varlık, samimiyet ölçüsüne göre yedi yüz kata kadar, hatta daha fazlasıyla berekete dönüşür. Bu; Allahın vaadidir. Allahın mülkünden harcanan her nimet; Allah adına harcandığı müddetçe anlamlıdır ve huzur verir. Varlık; kişiselleştirilip, sahiplenilmeye başlandıktan sonra artık ilahlaşmaya başlayacak, ya kişi malının ilahı olacak, yada mal kişinin ilahına dönüşecektir. Bu eşikten sonrası felaketin başladığı sınırdır.
Gücünü; malından, makamından, imkanından, soyundan, ailesinden, koltuğundan ve bulunduğu pozisyondan alan her insan; bu gücünü Allahın ihsanı ve lütfu olarak görüp, diğer insanlara hizmete dönüştürürse, hem dünyasını hem de ahiretini imar etmiş olur. Ancak; sahip olduğu etki ve yetki gücünü kendinden menkul görerek ilahını tanımaz hale dönüşürse; artık hem dünyasını hem de ahiretini kaybetmiş olur. Gücün sahibini bilmek ve şükretmek gerekir.