Hiçbir şey görüldüğü gibi değil günümüz dünyasında. Sahnede "bal" gibi tatlı görülen şeyler, objektif bir araştırma ve inceleme yapılıp perde arkasındaki sırlar ortaya çıktığında, bizim oranın tabiriyle "yal" gibi olabiliyor.
'Zehri altın tas içinde sunarlar, balı da suç ortağı yaparlar' demiş büyüklerimiz...Zehir ile balı ayırt edecek kadar bilgi sahibi olmak yetmez, altın taslara kanmayacak kadar uyanık, bala zehir katılabilecek ihtimali karşısında uyanık olmak gerekir. Zira günümüz dünyasında her şey şirazından kaymış, insanlık değerlerinden uzaklaşılmış, dünya hayatı öne, ahiret hayatı arkaya atılmış, "servet-şehvet-şöhret" ilâhi tapınak haline getirilmiştir.
Şehvet, servet, şöhret elde edebilmek için her yol mübah sayılmış, insanlık değerlerinin yerine şeytani değerler ön plâna atılmış, kuvvet üstün tutulmuş, değerlerin tanımlamaları değiştirilmiştir. Halihazırdaki dünya konjonktüründe mevcut şeytani düzen üstünlüğü ele geçirmiş, dünyadaki temsilcileriyle hükümranlığını sürdürmektedir. Şeytan altın devrini yaşıyor.
Araf Suresi'nde Ayet-i Kerime'lerin ifadesiyle şeytan;
16 - "Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları (saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım."
17 - "Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın." buyurmuştu.
Şeytan sözünü tuttu. Her tarafımızdan saldırılar oluyor; ekonomik, siyasi, ilmi, dini, ahlâki, vatani ve teknolojik saldırılar oluyor.
Ayetlerde beyan edilen hakikatlere göre; şeytani düzen hayatımızın her alanına girmiştir. Daha geniş bir ifade ile şeytani düzen; ta'amımıza, kelâmımıza, havamıza-suyumuza, örfümüze-adetimize, giyim ve kuşamımıza, zihnimize- gönlümüze, meclisimize-anayasamıza, bankamıza-cebimize, tarlamıza-tabanımıza, dinimize, eğitim ve öğretimimize, sağımıza-solumuza-önümüze-arkamıza, beynimize-algılarımıza ve hulâsa her alanımıza girmiştir.
Arif Nihat Asya'nın Naatı Şerifi'nde beyan ettiği gibi;
Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
“Ebu Leheb öldü” diyorlar.
Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed
Ebû Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Şair, 1904-1975 yılları arasında yaşamış, günümüzü sanki görmüş, günümüz dünyasını ne de güzel anlatmış. Nemrutların, Firavunların, Ebu Cehil ve Ebu Leheplerin versiyonları her dönemde vardır, kıyamete kadar da varlıkları devam edecektir. Zira şeytan kıyamete kadar Rabbul Âlemin'den muhlet almıştı. Hak-batıl mücadelesi kıyamete dek sürecektir. Hâk ve hakikat yolunda mücadele edenler günümüz dünyasında kaybediyor gibi görünse de netice itibarıyla kazanacaklardır. Diğerleri ise şimdilik kazanıyor gibi görünseler de sonları hüsran olacaktır.
Soru şu: Biz başta kendimizden sorumluyuz. Gerçekten hak ve hakikat yolunda mıyız? Yoksa yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi, mevcut şeytan düzeninin bir aparatı mıyız da farkında değiliz? Bu soru üzerinde ivedilikle tefekkür etmemiz gerekmektedir.
Çok yanılmak isterim. Türkiye'deki bir çok siyasi parti, STK'ların bir bölümü, tarikatların ve cemaatlerin bazıları, medya kuruluşlarının çoğunluğu, servet sahipleri, mevcut düzenin savunucuları ve destekçileri olduğu aşikârdır. Bu duruma bir şey demiyorum. Lâkin mevcut düzenin karşısında imiş gibi politika izleyip netice itibarıyla bu düzenin yanında duranlar var ya! bence tehlikeli olanlar bunlardır. Bizler, farkımızda olmadan bu sistemin aparatları olmayalım.
O yüzden diyorum ki, herkes kendini sorgulamalı, netice itibarıyla hangi yola hizmet ettiğini bilmelidir. Yoksa kaybedenlerden oluruz. Rabbim bizleri "Sırat-ı Müstekiim" yolundan bizleri ayırmasın inşallah.
Selâm ve dua ile...