Bize hocalarımızın verdiği yaygın kanaat, herkes anne ve babasının dini üzerinde doğar veya kişi, anne-babasının dini üzerindedir. Nüfus cüzdanımızdaki aidiyetimiz, dinimizin de ana dayanağıdır.
Nüfus cüzdanında Türk yazan herkes, Müslüman"dır veya Müslüman olabilmesi için nüfus cüzdanında Türk yazılması gerekmektedir. Dedelerimizden bize aktarılmış din anlayışına göre; nüfus cüzdanında Alman, Fransız, Amerikan, İngiliz
yazanların tamamı kafirdir ve cehennemliktir.
Sözü şu hadis-i şerife getirmek istiyorum:
Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar
Bizim hocalarımız:
Bu hadisteki temel mesaj, İslâm fıtratı üzere doğan yavruları batıl inançların, menfi ideolojilerin yahut sefahat odaklarının eline düşmekten koruma konusunda anne babaya düşen büyük görevi ve sorumluluğu ihtar etmektir demektedir. Bunun devamı olarak:
Nasıl dupduru, saf ve berrak bir pınar suyu, esas kaynağı ve mahiyeti itibariyle tertemiz olup, en faydalı ve şifalı bir hâl almaya müsaittir.
Ya da üzerine toz toprak saçmak suretiyle bulandırılıp başka bir mahiyete sokulabilir.
Aynı şekilde yeni doğan bir çocuk da fıtrat ve kâinat kanunlarına göre hakikatleri kabule, bulanıklık ve dalaleti ise reddetmeye uygun ve müsait bir haldedir. Bu sebeple, 5-15 yaş grubu çocuklara ne anlatırsanız, onlar hemen onu hafızalarına kaydedip, kalp dünyalarına iman ve İslâm adına yerleştirirler yorumunu yapmaktadırlar.
Bana göre veya benim kader anlayışıma göre bütün bu sözler yetersizdir. Bu gibi konuşmalar, Allah"ın cc murat ettiği dini asla yansıtmamaktadır.
Bizim geçen son yazımızda esas aldığımız empati kurmak veya Türkçesiyle duygudaşlık etmek ne demektir? Acaba biz anne-babamızla mı empati kurmaktayız? Anne-babamızın bizim karakterimizin oluşumunda bir etkileri var mıdır? Biz karakterimizi dünyada mı, yoksa daha önce cennette mi oluşturmuşuz?
İşte ben bu hadis-i şerifi farklı yorumlamaktayım. Anne-babanın evlat karakteri üzerinde hiçbir etkisi olmadığına ve insan kaderinin cennette başladığına inanmaktayım:
Her doğan bebek, ister Müslüman anne-baba olsun, ister Hıristiyan, Yahudi anne-baba olsun, isterse müşrik veya Mecusi anne-baba olsun, doğan çocuklar anne-babasının dini üzere doğmazlar. Anne-babalarıyla empati kurmazlar.
Her doğan çocuk, cennette kazandığı bir karakteri vardır: Ya saiddir ve cennetliktir veya şaki cehennemliktir. Bu fıtratı veya karakteri, o cennette bizimle olan melekler bilmektedir ve annemizin karnına veya rahmine düştüğümüz anda, bu karakter paketimizi, kuyruk sokumundan bizim beynimize doğru üflemektedir.
İşte meleğin üflediği bu paket, bizim fıtratımızdır. Her şeyimiz o paketin içindedir. Anne-babanın sadece doğurma ve iş buluncaya kadar besleme, barındırma, hatta meslek kazandırma, evlendirme, belki de evini kurma ve donatma sorumluluğu vardır.
Her doğan bebek, Müslüman olarak veya Müslümanlığı kabul edebilecek boş plak olarak doğmaz. İnsan her şeyi kendi cennette yaşamış olarak doğar. Anne-babanın fıtrat üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Eğer olsaydı, babanın dayakları yüzünden evden kaçmalar olmazdı.
Bu konuyu sizden gelecek sorular üzerine daha da geliştireceğiz. Yeter ki sizler aşağıdaki âyet-i kerimelerin manasını düşünün ve tanıdığınız hoca efendilerinize danışın. Ben de mpati kurma konusunu bu ayet-i kerimeler doğrultusunda inşallah açıklayacağım:
Yine sor; senin Rabbin; âdemoğlu; omuriliğinden ata döllerini çıkarıp nefs-i vahidelerine: "Ben sizin besleyip yöneten Rabbiniz değil miyim?" buyruğunu onlara da canlandırtmış. İkisi bir: "Evet öyle! Hep birlik canlandırdık" demişlerdir. Bu yüzleştirmenin nedeni, yarın kıyamet günü: "Vallahi o misaklaşmadan hiç mi hiç haberimiz yok!" dememeniz veya: "N'apalım! Atalarımız ta baştan şirki seçmiş; biz de sonraki dölleri! Şimdi bizi geçersiz şirk düzeni yüzünden helak eder misin?" dememenizdir. Araf Sûresi: 172-173.