Haklı çıktım demek çok da hoşuma giden bir şey değil, keşke biz haksız çıksak da bu ülke bu sıkıntıları yaşamamış olsa ama maalesef son on yıllık süreçte yaşananları hep birlikte gözlemledik. Bu ülkede 28 Şubat süreci yaşandığında muhafazakâr kesimin tamamına yakını bu zulümden ciddi anlamda etkilenmişti ama Paralel Yapı tam aksine bundan istifade etmişti. Kapanan İmam Hatip Liseleri yerine kendi okullarına bol miktarlarda öğrenci almışlar, dersaneleri, yurtları ve diğer kurumları adeta ihya olmuştu. Merhum Erbakan Hoca o günlerde en zor şartlarda yaşam mücadelesi verirken Fethullah Hoca Ecevit’e dualar ediyordu. Hatta cennete gitmesi için O’na tahsis edilen(!) şefaat hakkını da (tabii ki kendi zırvaları) Ecevit için kullanacağını söyleyecek kadar da ileriye gitmişti. Şahsen, İmam Hatip Lisesi mezunu olan çocuğumu yırt dışında okutmak zorunda kaldığım gibi birçok aile aynı yolu denemiş ama imkânı olmayan yüzbinlerce vatan evladı adeta heba olup gitmişti.
Adam o kadar enteresan bir yapılanmaya gitmiş ki aklınız şaşar. Tüm kamu kurumlarının can damarlarını eline geçirmiş, kim ne yaparsa yapsın adamlarını oralardan almak mümkün değildi. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadesinin alınmasından başlayan operasyonları 17/25 Aralık operasyonları takip etti. Nihayetinde 15 Temmuz darbe girişimi ile sonuçlandı zannediyoruz ama ben şahsen bunların öyle kolay kolay temizlenebileceklerini sanmıyorum. Zira adamların arkalarında hâlâ daha siyasetçiler var. Devletin belli kesimlerindeki adamları var, yurt dışındaki hain destekçileri var, paraları var, pulları var, sizin anlayacağınız var da var. Ben şahsen bu adamların devlet ve millet için çok ciddi tehdit oluşturduklarını bildiğim için adamların en güçlü oldukları dönemlerde dahi onlarla mücadele etmekten asla geriye kalmadım. Çünkü bu benim inancımın, idealimin ve insanlığımın gereği idi. Ama çok bedel ödedik hiç önemli değil; biz sıramızı savdık şimdi bedel ödeme sırası onlarda.
Yerel gazeteler kendi etki alanlarındaki bölgelerde çalışma yapmak zorundadırlar. Biz de bu kapsamda yaşadığımız ilde olup bitenlere müdahil olmaya çalıştık. Bu kapsamda önce OMÜ’yü ele aldık, ardından Kamu Hastaneleri Birliğini ele aldık, ardından Büyükşehir Belediyesi’ndeki Paralelcilerle ilgili yapılması gerekenleri yaptık, ardından da sanayici, esnaf ve tüccarlarla ilgili haberler yaptık. Allah şahidimizdir yaptığımız haberlerde Allah’ın rızası ve toplumun menfaati önceliğimizdi. Ancak kızdığımız kişilerle ilgili yaptığımız haberin dozajını artırmadık dersem abartmış olmam, bu da kul olarak hata olayımızdır. Ama sureti katiyetle olmayan bir şeyi yazmanın manevi vebalini bilerek haberleri yaptığımızı bilmenizi isterim. Zira işim içerisinde vebal var, ahiret var, ceza var, bunların bilincinde olduğumuzu da hatırlatmakta yarar görüyorum.
Haber yaparken bir hiyerarşi gözetmeye çalışırım. Önce belgeleri, bilgileri, şahitleri toparlarım, ardından olayın muhatapları tanıdığım kişilerse onları ya ararım ya da haber gönderip gelmelerini söylerim. Şayet gelir konuyla ilgili inandırıcı belge ve bilgi verirlerse veya düzeltme sözü verirlerse olayı haberleştirmeksizin kapatırız. Yok, hiç gelmez veya ne isterse yapsın biz soluğu mahkemelerde alırız derslerse o zaman Bismillah der yola çıkarız, yola çıktıktan sonra da Allah kulu bizi durduramaz. Örneğin Kamu Hastaneleri ile ilgili yaptığımız haberleri yapmadan önce Dursun Mehel’e haber gönderdim. Sıkıntılı bazı işler var gelsin izah etsin veya belgeleri gösterelim bizi ikna etsin diye haber gönderdim. Dursun Mehel’i insan olarak da severim, aramızda en ufak bir sıkıntı, görüşme de olmamıştır ama bu konu kişisel bir konu değil kamu davasıdır. Beyefendi hiç oralı olmadı. Bunun üzerine siyasetçilere haber gönderdim, ya bunu alsınlar görevden ya da biz belgeleri yayınlamaya başlayacağız, bundan parti zarar görür, bu işe el atsınlar dedik ama kimse oralı olmadı.
Ne zamanki yayınlara başladık arkadaşımız bize sevdiğimiz bir dostumuzu gönderip görüşme teklifinde bulundu. Ben de dostumuza dedim ki gelsin görüşelim, elimizdeki belgeleri, bilgileri ve iddiaları bir görsün ama ben dışarıda başka bir ortamda kendisiyle görüşmem dedim. Ama arkadaşımız dışarıda başka bir ortamda görüşmek istediğinden buluşamadık.
Nihayetinde elinizdeki belgelerin bir kısmını yayınlamaya başladık ama henüz belgelerin yarısına gelemeden arkadaşımız görevden alındı, ki doğrusu oldu, çünkü arkadaşımızın kimlerle irtibat halinde olduğunu devlet bizden çok daha iyi biliyor. Yaklaşık bir aylık yayınlarımızın ardından önceki gün hem Kamu Hastaneleri Birliği’nden, hem de Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden cevap geldi. O cevaplarla ilgili detaylı haber ve yazı yazacağız; o zaman ne kadar inandırıcı olduklarını siz daha iyi göreceksiniz. Adamlar bir haftada hazırlanabilecek pleksi broşürlük alımı tekliflerinde işi alacak olanlara 24 saat süre veriyorlar; nasıl ama yeme de yanında yat değil mi? Bunları da yayınladığımızda neyin ne olduğunu daha açıkça görme imkânınız olacak. Şimdilik sanırım bu kadar yeter. Kalın sağlıcakla.