Uzun yıllardır tanıdığım ve aynı siyasi çizgide mücadele ettiğim Bülent Arınç, taa MNP ,MSP, RP dönemlerinde bu partilerde kimseler yokken, o boş sıraları, masa ve sandalyeleri beklemiş, köy köy, mahalle mahalle gezip inandığı doğruları anlatmış, bir siyaset adamıdır. O dönemlerde teşkilatlar, onun konuşmalarını içeren bantlarla motive edilir, önemli mitinglere bizzat kendisi mutlaka getirilip, halkın ilgisini çekecek konuşmalar yaptırılırdı. Bülent Arınç, Usul, adab, erkan konusunda fevkalade yetenekli, neyi nerede konuşacağını pekala bilen birisi olup, konuşmanın dozunu yükseltmesi gereken yeri de çok iyi bilen bir insandır.
Son yıllarda gündeme oturan iki konuşması ülke gündemini ve medyayı hayli meşgul etti. Bu konuşmalardan birisi 'şeyini şey ettiğimin şeyi', bir diğeri ise 'tuuu size' ifadelerinin geçtiği konuşmalarıdır. Bu konuşmaları bir hayli tenkit edilmiş, bazıları tarafından da yadırganmıştır. Peki 'Tuu size' dediği gazeteciler kimlerdir diye merak ederseniz, biraz tarif edeyim de ondan sonra bu gazetecilerin bu ifadeyi hak edip, etmediğini bir daha düşünün. Genel medyada 28 Şubat sürecinde postmodern darbecilere o günlerde şakşakçılık yapıp, adeta onların sözcülüğünü üstlenip, şimdi onların aleyhinde verip veriştirenler, yerel medyada ise o günlerde Müslümanlara mürteci deyip, onları küçümseyen, gece gündüz işretle meşgul olup, birilerine yaranmaya çalışıp, şimdi ise '28 Şubat Bankaların ve Bankacıların darbesiydi, yemedik ama gargara yaptık' diyecek kadar döneklik yapabilen, yıllarca meslektaşlarının örgütünü yönettiği halde gazetecilik mesleğini değil, bir adım ileriye getirmek mübalağasız en az 15-20 yıl geriye getiren, gazeteciliği ve köşe yazarlığını şehirdeki güçler ve çeteler dengesine göre ayarlayan, azıcık sıkıştığı zaman veya aleyhinde bir yazı yazıldığı zaman ciğeri beş para etmeyen, çete bozuntusu ve onların ayakçı takımı olan siyasetçi müsveddesini köşe yazarına gönderip tehdit ettiren, meslektaşı hapse girince adeta bayram yapıp, haberi manşetten vermeyi ve şu kadar gün sonra tekrar hapiste diyecek kadar kin ve nefret kusan, bilahare olayla ilgili iddianame hazırlandığında iddianameyi tam tersine çevirip Müftü Keçi Çaldı misali haberi yapan, herkesin ne olduğunu çok iyi bildiği haber ajansı müdürünün, haberine sazan gibi atlayıp, üçüncü sayfasında yarım sayfa vermekten onur duyan böyyüüük gazeteciden başlayalım. Diğer bir gazeteci ise koşuşmaya ve yazmaya sıra geldiği zaman kendisini üstadı azam gören, kendi dünya görüşünün dışındakileri eleştirirken kendisi gibi olanlara toz kondurmayan, iki gün hastanede yatıp, dört gün bunu yazmayı yazarlığın şiarından sayan, gazeteciliği papağanlık sanıp, başkaları inandıklarını yazıp, bedel ödediklerinde gazetecilik herkesin işi değildir diyecek kadar basitleşen, meslektaşları ile ilgili yapılan haberleri, sırf çeteyi memnun edebilmek için günlerce sitesinde tutan, şekline bakınca pos bıyıklarından adam olduğunu sandığınız ve konuştuğunda büyük bir dava adamı imajını vermeye çalışan ama davranışlarına, ilişkilerine ve uygulamalarına baktığımızda durumun tam tersine olduğunu gördüğümüz böyyüük üstat. Bunun dışında saldırıya uğrayıp, saldırıyı bertaraf ederken silah kullanıp, karşıdakileri yaralamasının ardından medresei yusufiyyeye giden meslektaşı ile ilgili TV lere çıkıp, 'o gazete onun sayesinde yürüyordu, şimdide yürüsün göreyim, çok değil üç ay sonra böyle bir gazete yok' diyecek kadar alçaklaşan ve kendi geçmişinde ahlaki hiçbir değeri olmayıp, siciline baktığınızda ne yaptığını rahatlıkla görebileceğiniz, hatta cinsel istismar veya tecavüz suçu işleyip, daha sonra zaman aşımından siciline kaydı geçmeyen bu gazetecinin çıkıp TV de 'Adnan Bahadır milletin yatak odasına giriyordu' demesine ne demeli, insan herkesi kendisi gibi sandığından kendisini tarif etmiş. Benim hayat felsefemde en çok saygı duyduğum şey aile mahremiyetidir, ancak adam sürekli belden aşağıya işler yapıp, bir de toplumu yönetmeye talip oluyorsa onu yazmak benim en önemli görevlerim arasındadır. Gelelim bir başka gazeteciye adam yokluğundan ve eski cemiyet başkanının yetersizliği yüzünden cemiyet başkanlığına seçilen arkadaş hiçbir zaman kendisi olamamış, başkalarının kimliğinden kimlik almış, bir meslektaşının ifadesi ile nereli olduğu sorulduğunda eşinin köyünü söyleyen, başkalarının sevk ve idaresinde olan bir şahsın bir meslek örgütünü idare etmesi asla beklenemez. Gazeteci dediğiniz toplumu doğrularla yönlendiren, haksızlıklara karşı olan ve dimdik ayakta duran bir kişi olması gerekmesine rağmen seçilmesi sırasında arkasında duran insanları terk edip, Vezir Hazretlerine gidip teslim olan ve onun cemiyeti ziyaret etmesinden kişilik kazanmaya çalışan adamdan, olsa olsa adam değil çocuk olur. Bülent Arınç'ın 'tuu size' dediği gazeteciler işte bu gazetecilerdir. Bunlara sadece 'tuu size' demesi yeter mi? Yoksa daha önce dediği 'şeyini şey ettiğimin şeyi' ifadesini de kullanması gerekir mi ? Diye aklımdan geçmiyor değil.
Peki bu gazeteciler bu dediklerimi yaparken, hatta iktidar partisine her türlü hakareti yapmayı şiar edinirken, partisinin siyaset akademisi dersine genel Başkan Yardımcını davet edip konuşturan, İl Başkanı oraya bu gazetecileri çağırıp, Genel Başkan Yardımcısı'nın yaptığı konuşmalarla ilgili kalkıp orada ona tavır koyup, dediklerinin doğru olmadığını söyleyen gazeteciyi, düşüncelerini bilmesine rağmen ısrarla çağırmasına ne dersiniz. Sayın Arınç Basına 'tuu size' derken kendi partisinin İl Başkanına ne demeli?
Bu meslektaşlarımızın! yokluğumuzda hayli meydanı boş bulup, sallamaya başladıkları ortada. Ben dün ne diyor idiysem bugün de O yum yarın da aynı şeyleri söyleyeceğim. Yirmibeş kuruşa şoför mahali yok, ancak şoför mahali bir müddet boş kaldığından birilerinin yerleşmiş olduğu ortada. Şimdi herkes yerine marş marş.
HERKES YERİNE MARŞ MARŞ
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.