Son günlerde bazı basın yayın organlarının reytinglerini artırmak için dağıttıkları eşantiyonları görünce aklım şaştı. Eskiden bu tür promosyonlar olurdu ancak daha sonra bildiğim kadarı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı(O zaman ki adı oydu) bu tür promosyonların dağıtımını yasakladı.
21. yüzyıla girerken yayın organları için promosyon dağıtmanın ne anlamı olduğunu anlamış değilim. İçerisinde bulunduğumuz sektör ekonomik açıdan para kazandırmayan bir sektör olmasına rağmen küçücük yayın organlarının dinlenmesi için promosyon dağıtan insanların ne yapmak istediklerini bir anlam veremedim. Varsa anlayan Allah rızası için söylesin de bilelim.
Bu saçma sapan işleri görünce kendi kendime dedim ki arkadaş sen bu bölgede en çok okunan kişisin. Hiç dinlenmeyen basit yayın organları için promosyon dağıtılırken, bari sen de okurlarına yardımcı olmak için gözlük dağıt!...
Tabii ki bu işin şakası ancak bu tür işlere heveslenen arkadaşlara tavsiyem promosyon dağıtmak yerine adam gibi habercilik yapsınlar, baksınlar o zaman ne kadar okunup dinleniyorlar. Şehirdeki güçler dengesini gözeterek habercilik politikalarını belirleyen basın yayın kuruluşları okunmazlar.
Bu çıkmazı aşmak için ya bedava gazete dağıtırlar veya promosyon yapma gereği duyarlar. Şu anda bir gazete günde bin tane gazeteyi bedava dağıttığını çok iyi biliyorum. Bu insanların gayesi her yerde göz önünde olabilmek ancak ne kadar göz önünde olursa olsunlar kimsenin okumadığını bilmediğimizi sanmasınlar.
Gelelim asıl konumuza, malumunuz geçenlerde alevi vatandaşlarımız ve cem evleri ile ilgili bir köşe yazısı yazmıştım. Yazının bazı çevreler tarafından tepki alabileceğini tahmin etmiş ancak kendi şahsi fikirlerimden ziyade konuyu teknik olarak izah etmeye çalışmıştım.
Yazıyı okuyan bazı alevi kökenli dostlarım arayarak iki konuda sitemlerini ortaya koydular. Sitemlerden biri yazımda İslamın beş şartını yerine getirmeyenlerin mümin olabileceklerini ancak müslüman olamayacaklarını söylemiştim.
Arkadaşların bu konudaki itirazları cemevlerinde yapılan zikirlerin de ibadet olduğu yönünde idi. Hatta bu zikirlerde ağırlıklı olarak Allah, Muhammet ve Ali isimlerinin zikredildiğini, bunun da bir ibadet şekli olduğunu ifade ediyorlardı. Arkadaşlar kendilerince haklı olabilirler ancak Kuranı Kerim'in ilk surelerinden olan elif, lam, mim suresinde Cenabı Hak mümini tarif ederken ellezine Yuminune bilgaybi, ve yukimunessalate, ve mimma razeknahum yunfikun
O Müminler ki gabya (Allah'a) inanırlar, namaz kılarlar ve onlara verdiğimiz rızıkla infak ederler buyurmak sureti ile mümini tarif ediyor. Biz yazımızda islamın beş şartına inanıp gereğini yerine getirmeyenler mümindirler ancak müslüm olabilmeleri için İslamın beş şartını yerine getirmeleri gerekmektedir dedik. Oysa ki Allah mümini tarif ederken namaz kılma rüknünü de tanımlamanın içerisine koymuş, biz biraz yumuşak olalım, arkadaşlarımız incinmesin düşüncesi ile mümin ve müslim tarifi yaparak konuya açıklık getirdik. Oflu hocanın deyimi ile bunları ben demiyorum Kitap diyor
Arkadaşlarımızın kırıldıkları veya itiraz ettikleri ikinci konu cemevlerinde yapılan sazlı, sözlü zikirlere yaptığımız eleştiriler. Bu konuda da yüce kitabımız mescitlerin müminlerin ibadethaneleri olduğunu bir çok yerde açıklamakta hatta Medine'de münafıkların islama karşı nifak yapmak amacı ile yaptıkları mescid, ayeti Kerime ile Mescidi dırar olarak adlandırılarak yıkılması emredilmiştir.
Burada benim açıklamam gereken konu şudur; Cem evlerinde yapılan zikirler Allah'ı, Resül'ünü ve Hazreti Ali'yi zikir şeklinde yapılıyor ise elbetteki zikirdir buna hiç birimizin itirazı olamaz. Nasıl ki semazenler raksa ederken tasavvuf musikisi çalıyor, bu insanlar da zikir ederken saz çalabilir. Ancak bu yapılan zikir ne namaz yerine geçer, ne de başka bir ibadetin karşılığıdır. Kaldı ki hiçbir alevi kardeşimiz yapılan zikri başka bir ibadete karşılık olarak göstermiyor.
Mescitler kamuya açık herkesin girip ibadet edebilecekleri mekanlardır. Keşke cemevleri de bizlerin de gidip, namaz kılıp ibadet edebilecekleri mekanlar olsalar da onlar kendi zikirlerini bizler de ibadetlerimizi yapabilsek.
Biz Türk tolumu olarak Hazreti Ali'yi çok seven bir toplum olmasaydık, ninelerimiz, dedelerimiz bize kızdıklarında seni gidi yezidin oğlu diyerek azarlamazlardı. Oysa ki yezid bir islam halifesi değil mi? Ülkemizin dışında hiçbir İslam ülkesinde Ali Osman isminin aynı anda kullanıldığını göremezsiniz. Demek ki Türk toplumu bu konuda her zaman birleştirici olmuştur.
Zaten hükümet bu konuda ciddi çalışmaları başlatmış durumda, yeni hazırlanan yasa taslağında cemevlerine ödenek, alevi kökenli din adamlarına da maaş öngörülüyor. Ayrıştırma çabalarının olduğu şu günlerde biz birleştirici ve bütünleştirici olmak zorundayız. Dün yapılan görkemli miting bunun delili değil mi? Sözlerime son verirken birlik ve beraberlik dolu mutlu günlerin hepimizin olmasını temenni ediyorum.
Kalın sağlıcakla