Dünyadaki suç oranlarının ülke bazındaki dağılımı konusunda yapılan araştırmada, ülkemiz ilk 35'e girememiş.İlk 35'e giren ülkelere baktığımızda, ABD, Norveç, İngiltere, Fransa gibi ekonomik gelir düzeyleri yüksek ülkelerin ön planda olduğunu görmekteyiz. Gelir düzeyleri düşük olan ülkelerin de, suç işleme noktasında, ilk 35'e girdiklerini görebiliyorsak, bunun da farklı bir nedeni var. Dilerseniz bu nedenleri teker teker ele alıp inceleyelim.
Ekonomik bakımdan dünyanın önde gelen A.B.D, İngiltere, Fransa, Japonya, Norveç, Hollanda gibi ülkelerindeki suç oranının yüksek olmasının nedeni, insanların aradıkları mutluluğu maddi imkânlarla bulamamış olmalarıdır. 18. yüzyılda Sefiller kitabını yazan Victor Hugo, mükemmel bir dünya klasiği ile toplumun mutluluğu nerede bulması gerektiğini ortaya koymuştur. Roman kahramanı Jan Valjan, sadece ve sadece bir somun ekmek çaldığı için bu kadar hapis yatmak zorunda kalmış. Cezası bitip hapisten çıktıktan sonra, eline verilen kimlik onu her yerden dışlamış, parası ile dahi barınacak bir yer bulamamış, kendisine yemek dahi verilmemiştir. Onu ancak bir kilisenin rahibi misafir etmiş, kimliğini dahi sormamış, evinin en iyi yerinde ağırlamıştır. İçindeki şeytan onu rahat bırakmayıp, misafir kaldığı evden hırsızlık yaparak, şamdanları ve tabakları çalıp kaçarken yolda yakalanmış, dönüp rahibin huzuruna getirildiğinde, rahibin o enteresan yaklaşımı karşısında kendisinden utanmıştır. Zira rahip, onu yakalayıp getiren zaptiyelere çaldığı eşyalar için, onları kendisine hediye olarak verdiğini, çalmadığını ve kendisinden davacı olmadığını söylemek sureti ile onu affetmiştir. Bu olay Jan Valjan"ı derinden etkilemiş, kendisini değiştirmeye karar vermiştir. Olup bitenleri düşünüp kendisine çıkış yolu ararken, yola koyulup nereye gittiğini bilmeden, gitmekte iken bir kasabadan geçer. Orada bir yangın çıktığını ve evin içerisindekileri, yangından kurtarmaya kimsenin cesaret edemediğini görünce, bu eve cesaretle dalıp o evdekileri kurtarınca o kasabada herkes onun kimliğine bakmadan onu bağrına basarlar. Burada yaşamaya başlayınca bir cam fabrikasında işe girer, aradan geçen zaman içerisinde renkli cam yapımında kullanılan malzemeyi keşfeder ve kendi fabrikasını kurar. Kasabanın tamamına iş verir, büyük paralar kazanır ve bölgenin en itimatlı kişisi olur. Konu Napolyon'a kadar gidince, Napolyon ona Belediye Başkanlığı teklif eder. Önce kabul etmez, ancak daha sonraki ısrarlara dayanamayıp kabul eder. İki yıl Belediye Başkanlığı yaptıktan sonra, kendisine çok benzeyen birisinin Jan Valjan olarak mahkemede yargılandığını, papazın şamdanları ile tabaklarını çaldığını ve bir çocuğun parasını çaldığını bundan ötürü tersane mahkumiyeti ile karşı karşıya olduğunu öğrenince makam, mevki, itibar, para, fabrika neyi varsa gözünün yaşına bakmaksızın mahkemeye gidip, gerçek Jan Valjan"ın kendisi olduğunu söyleyip, yeniden tersane mahkumiyetine başlar. En büyük sıkıntısı ise ölen Fantin adındaki kadının, zalim ana, babaya bıraktığı 7 yaşındaki kızı Kozet'i kurtarıp, onu mutlu bir sona getirmek olduğundan bir yolunu bulup hapishaneden kaçar. Kozet'i gidip yüklü para ödeyerek satın alır. Bu arada Fransa'da ihtilaller, ayaklanmalar, isyanlar hat safhadadır. Bu karışıklıkta Kozet'i çok güzel yetiştirip bir avukatla evlendirir ve servetinin büyük bir bölümünü onlara, kalanını da kiliseye bağışlar ve sonunda ölür. Ne enteresandır ki, Batı toplumları mutluluğu inançta, adalette, vicdan muhasebesinde arasalar da, 15.16 yüzyıldan itibaren buna başlamalarına rağmen, hala daha hak ve doğruyu bulamadıklarından mutluluğu yakalayamamış,aksine ne kadar menhiyyat varsa işleyerek, mutlu olmanın yollarını aramışlardır. İnsanoğlunun yeryüzüne ayak bastığı günden itibaren, hikmetin başının Allah korkusu olduğunu ifade eden Efendimiz, mutluluğun anahtarının da burada olduğunu beyan etmiştir. Allah korkusu olmayan hiçbir toplumun mutlu olması imkânsızdır. Yüce Rabbim"den hakkıyla korkup, onun İstediği gibi yaşayanlardan olmamız temennisi ile hoşça kalın.