Hırs, bir şeyi elde etmek için duyulan, önüne geçilmez derecede kuvvetli istek demektir.
Sana hırs veren her sesi de adamları paralayan bir kurt sesi bil. (II, 1959)
Hırsı din işinde ve hayırda ara. Din ve hayır işinde haris ol. Bu işler, zaten güzeldir. Hırsın geçse bile güzel görünür! Hayırlar, esasen güzel ve latiftir. Başka bir şeyin aksiyle güzel görünmüş değildir. Bu işlerde hırsın parlaklığı geçse bile hayrın letafeti, hayrın parlaklığı kalır. Hâlbuki dünya işinden hırsın parlaklığı gitti mi, ateşin harareti ve parlaklığı gitmiş, kömür kalmış demektir. Tıpkı buna benzer. Çocukları da hırs aldatır da zevklerinden bir değneği at yaparlar. Eteklerini çemreyip güya ata binerler. Fakat çocuktan kötü hırs geçti mi öbür çocuklara gülesi gelir. Ben neler yapmışım, ne işlere girişmişim. Sirke bana hırsımdan bal görünmüş. diye gülmeye başlar. Peygamberlerin yapılarında da hırs yoktu. Onun için boyuna parlayıp duruyor, parlaklığı boyuna artıyor. (IV, 1130-1136)
Hırs ve tamah, insanı kör ve sağır eder! Körlerin körlüğü rahmetten uzak değildir, onlara acınır. Fakat hırs körlüğüne özür yoktur! (IV, 1705-1706)
Eşeğin yarasına bir bez bağlasan da o bez, yaraya yapışsa sonra onu çekip çıkarmak istesen eşek derhâl, acıdan çifte atmaya kalkışır. Ne mutlu o adama ki böyle bir işe girişmedi. Hele eşeğin elli tane yarası olsa her yarasının başında, yaraya yapışmış bir bez bulunsa artık var sen kıyas et! Mal mülk, bez gibidir, bu hırs ise yara. Kimin hırsı fazlaysa yarası da fazladır. (V, 1150-1153)
Hırs, insanı kör eder, ahmak yapar, bilgisiz bir hâle sokar; ölümü de kolaylaştırır. (V, 2823)
HIRSIZ
Hırsız, insanların mallarını çaldaı mı bir iç sıkıntısı, bir darlık gönlünü tırmalamaya başlar. O, bu sıkıntı, bu darlık nedir ki? der. Şerrinden ağlayan mazlum yok mu? İşte onun sıkıntısı, onun darlığıdır. Bu darlığa, bu sıkıntıya pek aldırış etmezse bu inadının rüzgârı ateşini üfler. Hulasa gönül sıkıntısı, memurların sıkıştırması hâline gelir. O manalar, duyulur, görülür bir hâle gelip meydana çıkar. (III, 355-358)
Hırsızlara ve her kötü adama acımak, zayıfları vurmak ve onlara merhamet etmemektir. Kendine gel de bu sıkıntı yüzünden öç almadan vazgeçme. O sıkıntıya, o eziyete pek bakma da umumi sıkıntıyı, umumi eziyeti gör. (IV, 4261-4262)