Hırsız hırsızdır

Neval Sultan

      "Kıyaslama, doğruya ulaşmada en iyi yollardan biridir" desem, açıklamak için bir dolu açıklama cümlesinden oluşmuş giriş paragrafı yazmam gerekecek. En iyisi, ulaştığım bir doğruyu sizlerle paylaşmak için doğrudan kıyas yapayım:
     Düşünün ki, bir hırsızsınız. Daha çok, basit hırsızlıklar yapıyorsunuz. Hani şu kleptomani boyutunda olmayan ama aile geçindirmeye yetecek yankesicilik çeşidinden... Bir parkta birini gözünüze kestirdiniz. Cüzdanı şişkin, iyi giyimli biri. Daha geride çok parası olduğu belli biri. Yanına oturdunuz ve kaşla göz arasında bir yolunu bulup adamın cüzdanını cebinize indirdiniz. Adam da farketmedi. Tam kalkıp yolunuza gidiyordunuz ki, birden sizi bir el yakaladı. Bir döndünüz arkanızı, bir polis!.. Dınını nıııııın!...

    'Hay Allah' bile diyemiyorsunuz çünkü onun görevi bu.
    Polisin gözlerine bakıyorsunuz ve görevini yapmış olmanın, milletin can ve mal güvenliğini korumuş olmanın haklı gururunu görüyorsunuz. Yalvarsanız olmaz, bağırsanız olmaz! Yine de şansınızı deneyip, 'evde çoluğum çocuğum var abi, memur abi, yapma abi' gibi cümlelerden medet umuyorsunuz.
    Bu senaryoyu burada bırakıp ikinci kısma geçelim.
    Düşünün ki, bir polissiniz. Göreviniz halkın can ve mal güvenliğini sağlamak. Bunu nasıl yapacağınız üzerine eğitim almışsınız. Devlet de göreviniz karşılığı maaş bağlamış. Hani şu aile geçindirmeye yetecek maaş çeşidinden... Devlet size bir de yükselebilme şansı tanımış. Sonradan üniversiteyi bitirmek gibi. Yani devlet size bilgili olduğunuz, bilgi için emek verdiğiniz sürece ek bir ücret ödüyor. 
    Ve siz sınavlara girmeye başlıyorsunuz. Bir süre çalışıyor ama sonra iş yoğunluğu, aile sorumluluğu yüzünden dersleri boşlamak zorunda kalıyorsunuz. Ama yine de hakk edilmiş bilgi için verilecek ücreti almayı hakk ettiğinizi düşünüp sınavlara giriyorsunuz. Üstelik bu derslerden biri de Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersi.
    Bakıyorsunuz ki sınav salonunda üç görevli var. Sınavın kurallara uygun geçmesini sağlamakla görevli üç kişi...
    Sınav başlamadan önce sağınızı solunuzu şöyle bir kolaçan ediyor, meslektaşlarınızla 'sınav hasbihali'ne giriyor, 'hallederiz' kaş gözlerini onaylıyorsunuz. Ancak yine güvenememiş olmalısınız ki görevlilere alanlarını bile soruyorsunuz.
    Sınav başlıyor ve...
    Kafanızı bir kaldırıyorsunuz, size göz açtırmayacağı gözünden belli bir görevli tepenizde bekliyor!.. Dınını nııııın!..
    Meğer sizi gözlüyormuş. 'Hay Allah' bile diyemiyorsunuz çünkü onun görevi bu.
    Görevlinin gözlerine bakıyorsunuz ve görevini yapmış olmanın, milletin fikir ve emeğinin güvenliğini korumuş olmanın haklı gururunu görüyorsunuz. Yalvarsanız olmaz, bağırsanız olmaz! Yine de şansınızı deneyip, 'zaten emekli olacam, kıdem yükseltecem, rahat bırak bizi hoca, çoluk çocuk okutuyoruz biz' gibi cümlelerden medet umuyorsunuz.
    Görevlinin görünürde bir silahı ya da kelepçesi yok ama elini sıranın üstüne sert darbelerle vurup, başını hafifçe iki yana sallayarak sizi tutukluyor!
    Şimdi gelelim kıyas senaryosunun sonuna:
    Görevli, keskin bakışlarla polisi keser: "Bu milletin hırsızlardan yeterince çektiğini en iyi siz biliyorsunuz değil mi polis bey!"
    Sonra da eve gelip yazısını tamamlar:
    Umarım o hırsız, aldığı ceza sonunda alnının teriyle para kazanmayı öğrenir. Ve umarım o polis, kaldığı sınav sonunda Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersini hakkıyla öğrenmeden, değil ülke güvenliğini sağlamayı, sınav bile geçemeyeceğini anlar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.