Siyaset bir tercih, ticaret bir rızık yolu olması bakımından gereklilik, ibadet ise ilahi emir olması bakımından bir zorunluluktur. Düzgün, doğru, helâl yoldan yapılan ticaret de, siyaset de; dolaylı olarak ibadettir. İnsanların bazıları; ibadeti siyasetin ve ticaretin sermayesine dönüştürme gayretine girerler. Halbuki ! Siyaseti ve ticareti ibadete dönüştürmek asıldır.
Siyaset yapmak için gerekli olan; imkân, cesaret, donanım sahibi olanların haddini de aşmadan, insanlara hizmet alanı olan siyasette "Ben de varım" demeleri alkışlanacak bir durumdur. Ticaret yapma kabiliyetine sahip olanlara, teşvik ve katkı sağlamak; diğer insanların sorumluluğudur. İbadet ise; Yaratanın emri olduğu için teşvik ve katkıya gerek kalmadan; bilgi ve sorumluluk bilinciyle yerine getirilmelidir.
Hz. Yusuf'un; dönemin idaresinden görev sorumluluğu istemesinin Kur'ana konu edilmesi; görev verilmesini beklemeden "ben bu işi yaparım" demek için parmak kaldırmanın gerekliliğini hatırlatmaktadır. Bunun için de, siyaset yoluyla insanlara hizmet etmeyi düşünenlerin, bu düşüncelerini seslendirmeleri doğru bir yöntemdir.
Haddini bilerek ve şartları uygun olanlardan, böylesi tercihlerde bulunanları; yadırgamadan, teşvik etmek gerekir. Görev önce istenir, takdir yetkisine sahip olanlar göreve uygun görürlerse de verilir. Hizmet yapmak aşkıyla istenen görevler; sevinme vesilesi değil, sorumluluktur. Verildiğinde sevinilecek, verilmediğinde üzülünecek talepler de hizmet için değildir. O nedenle de; icrai idari görevleri ve siyasi sorumlulukları talep edenlerin, öncelikle; "Ben de varım" demeleri, talepler gerçekleşmeyince de üzülmemeleri gerekir.
Yüce Allah kullara "Rol" tayin etmez, rolleri tanıtarak, gerekliliklerini, sorumluluklarını ve sonuçlarını anlatır. Kul tercihte serbesttir. Aranan kişi özelliklerine sahip olmak önemli bir onurdur. Ancak, çıkar ve menfaatler; neredeyse her zaman, özellikli insanların ön plana çıkarılmasına engel olur. Takdir yetkisine sahip olanlara yakınlık, ya da takdir yetkisini kullananların öncelikli şahsi kriterleri tercih sebesi olur. Kapıları aşındırmakta hâyâ sahibi olanların genelde devre dışı kaldıkları görülür.
Şahsi ihtirasları nedeniyle, haddi aşanların, maksat dışı yöntemlerle kapıları aşındırmaları; tercihlerde, takdir yetkisine sahip olanları yanılttığı da zaman zaman görülmektedir. Bazen tercihler; işe göre adam bulma yerine adama iş bulmaya dönüşmüş olmaktadır. Her kademedeki insan, atacağı adımın sorumluluğunu bilerek hareket etmesi halinde; olumsuz sonuçlar meydana gelmeyecek, topluma hizmet akışı daha seri ve doğru sağlanacaktır.
Topluma hizmet etmenin gereği olan öncelikli eylem; "Ben de varım" demek anlamına gelecek seslendirmelerde bulunmaktır. "Ben bu işi biliyorum ve yaparım" demek için parmak kaldırmak şarttır. Parmak kaldırmanın yöntemi; böylesi niyetleri deklare etmektir. Hizmete talip olmak; utanılacak bir durum değil, aksine onur duyulacak bir cesarettir.
Herkes ;kendi çapını, donanımını, ne iş yapabileceğini bilmektedir. Talip olunan sorumluluk alanıyla, talip olanın ismi yan yana geldiğinde, toplumsal bir kabul oluşuyorsa; bu talep yerindedir ve atılan adım doğru bir adımdır. Bunun özeti "haddi bilmek"tir. Bulunduğu kademede, sorumlu olduğu işlerde başarılı olamayan, lüzumsuz diyaloglara giren, kendi işini yapma yerine başkalarına iş öğretmeye çalışan, emrinde bulunduğu kimselerin çalışma yöntemlerini başarısızlık adı altında tartışma konusu yapan çapsız insanların; "Ben de varım" demeleri, çocukların "evcilik" oynamaları gibidir. Bazıları " Ego"larını tatmin için, bazıları durduğu yeri hatırlatmak için, bazıları güç gösterisi sağlamak için, bazıları güçlülerle zihin ortaklığına sahip olduklarını göstermek için; haddini aşan sorumluluk alanlarına talip olmaktadırlar. Onların yaptığı; cesaret değildir,hizmete talip olmak hiç değildir. O nedenle de; dikkate değer de değildirler.
Her kademede; insanlara ve canlılara hizmet etmek ibadettir. Bu anlayış; "Halka hizmet, Hakka ibadettir" cümlesiyle özetlenmektedir. Mahalli seçimlerin konuşulmaya başlandığı bugünlerde, doğal olarak; bu hizmete talip olanların isimleri ve talepleri de konuşulmaya başlamıştır. Hizmete talip olanların çokluğu; ayrılık değil zenginliktir, tercih edilenler; ayrıcalıklı değil sorumluluk verilenlerdir. Sorumluluk almak; sevinme vesilesi değil çalışma nedenidir. Siyasi sorumluluğa sahip olanların; hak ihlâl alanlarında çoktur.
Bu hizmeti başarıyla yürütebilmek; büyük bir titizlik gerektirmektedir. Siyasetin cesareti; talep edilen sorumluluk alanına sahip olana kadar değil, aksine sorumluluk aldıktan sonra başlamaktadır. Toplumumuzda; insanlar, en küçük taleplerini bile siyasilerden beklemekttedir. Okuldaki sorunu okulun müdürüyle gidermek yerine, ilçenin belediye başkanıyla paylaşmaktadırlar. Böylece de; siyasi sorumluluk sahibi olanlara ek yükler de gelmektedir.
Hizmete talip olanlar; o hizmet alanının tüm sorumluluk unsurlarını bilmelidir. Kendi çapının, kabileyetinin, tecrübesinin ve donanımının bu hizmete uygun olup olmadığını tartmalıdır. Başkasını kötülemeden, kendini ve yapacaklarını takdir yetkisine sahip olanlara anlatmalıdır.
Görev verilirse, ağır bir sorumluluğun altına girdiğini bilmeli, sorumluluk verilmemişse üzüntü yaşamamalıdır. Ama, beklentisi ve arzusu varsa; mutlaka bu arzuyu hizmet talebine dönüştürmelidir. Hiç kimse, kendisine; "Buyurun, size ihtiyaç var" denmesini beklememelidir.