Geçenlerde maillerime bakarken, sevdiğim bir insandan gelen mail dikkatimi çekti. Ne kadar yalan ne kadar doğru olduğunu bilinmez ama tarım ülkesi diye övündüğümüz ülkemizde bu tip hadiseler insanın içini acıtıyor. Bu konuyla ilgili internette ufak bi araştırma yapıldığında haberin doğruluğuna inanmamak içten bile değil. Bayağı bir yerlerde yazılmış çizilmiş bu haber. Herkesin bilmesi gereken bir olay. Bende bana gelen maili sizlerle paylaşmak istedim.
Prens Charles Kaz Dağı'nda kendisi için yetiştirilen organik sebzeleri ülkesine götürüyor. O civarda yaşayan birkaç aile sürekli kraliyet ailesinin sebzesini yetiştiriyor ve kraliyet ailesi sadece bu sebzeleri kullanıyor.
Cumhurbaşkanı Talat, Köksal Toptan'a bir yemek sırasında 'Türkiye'de en son yediğim domateslerin tadı hala damağımda' demişti. Bu konuşma üzerine Toptan, Talat'a 'En kısa zamanda size hormonsuz Anavatan domatesleri göndereceğim' sözü vermişti. Meclis Başkanı Toptan kendisinden sonra Kıbrıs'a giden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e hormonsuz domatesleri emanet ediyor, Cumhurbaşkanı Gül de Toptan'ın bu masum ricasını yerine getiriyordu.
Meclis Başkanı Toptan'ın Ankara'da ancak bir hafta araştırma sonucunda hormonsuz domates bulabildiğini de duymuşsunuzdur.
Nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzun farkında mısınız?
Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nda
115 bin kişi çalışıyor.
70 tane üniversitemiz,
30 tane ziraat fakültemiz,
50 tane tarım araştırma enstitümüz,
10 bin işsiz ziraat mühendisimiz var.
Buna rağmen Türkiye tohumda tamamen dışa bağımlı. Tek kelimeyle tohumun patronu ise İsrail.
İsrailli araştırmacıların, genleriyle oynayarak, gül ile limon kokulu domates yetiştirdiğini Şalom Gazetesi'nin internet sayfasından biraz araştırıp okuyabilirsiniz. İstediğiniz şekle sahip domatesleri bile bulabilirsiniz; çekirdeksiz, kalp şeklinde, salatalık şeklinde, dilimli... Yani genlerle oynama meselesi yüzde yüz doğru.Gelelim başka doğrulara.Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok. Yani İsrail'den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz. Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu.Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz.Genetik tohum o toprağ a da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız. 50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık tamamen kullanılmaz hale geliyor. Buna en güzel örnek
Türkiye'nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izin verilmemesidir. Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava....
Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımını da garanti altına almış oluyor. Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye'de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor.
Ne korkunç.
Köylü kendi bahçesinde tohum bırakamayacak. Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak! Şu anda dünyada İsrail tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak'tır. İkincisi de biz olacağız (Alıntıdır)
Bu naçizane, bir o kadarda acı hadise ülkemizin tarım alanındaki reformlarını gözler önüne sererek insana ve tabiata verdiği önemi göstermektedir. Ülkemizin zenginliklerini başkalarının sömürdüğünü biliyordum ama bu kadar da alenen yapılacağı beni şaşırttı doğrusu. Davosta ve Telaviv büyükelçisinin oturma krizinde, geri adım atan İsraile gol attığımızı sanıp gururlanarak bak nasıl İsraili dize getirdiğimizle övünüyorduk. Maalesef ki golu çoktan yemişiz de haberimiz yok. Saygılarımla