Hoşgörülü olmak, her şeyi hoş görmek değildir. İtiraz edilmeyen her hangi bir şey de hoş görülmüş değildir.
Reddetme refleksi ayrı bir şey, bir şeyi hoş görüp-görememek ayrı bir şeydir. Doğru şeye, doğru yerde, doğru tavır almak esastır.
Yanlışlara karşı tepkinin bir metodu vardır. Metodsuz itirazlar sonuç vermemektedir. Yanlışlara; doğru zamanda, doğru yerde va doğru ber metodla itiraz gerekir.
Hoşgörü, dini değerlerdendir. Peygamberimiz s.a.v. beşeri ve sosyal ilişkilerde daima hoşgörülü olmuştur.
İnsanlara hoşgörü ile yaklaşan Peygamberimiz, kısa zamanda toplumların gönlünü de bu davranışla fethetmiştir.
Yüce Allah, başta Peygamberimiz olmak üzere, Onun şahsında bütün Müslümanlardan hoşgörülü ve affedeci olmalarını istemiştir.
Araf suresi 199. ayette, "Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir" emrini veren Rabbımız, Peygamberimize ve şahsında tüm ümmete hoşgörünün ilkelerini hatırlatmıştır.
Hoşgörünmek için hoşgörü sınırlarını zorlamak, kimsenin hakkı da, haddi de, yetkisi de değildir.
Bazı kimseler, kişisel hesapları için, toplumsal kabulü sağlamak ve kurumsal pozisyonlar elde etmek için hoşgörünün sınırlarını Peygamberi çizginin dışına çıkarmaktadırlar.
Bu durum, bir çeşit manevi hırsızlıktır. Hele, Allah adına, Peygamberimizin de adı kullanılarak, İslami değerler üzerinden, hoşgörü konusunda, kişisel düşüncelerini İslami değer olarak ifade etmeye alışmak, hoş görünmek için yapılan gayrettir ki, tam bir dini şarlatanlıktır.
Hoşgörü kültürü elbette Müslümanın ikili ilişkilerini belirleyen temel yaklaşım biçimi olmalıdır.
Hoşgörü sınırlarını Allah c.c. belirlemiş, Peygamberimiz de 23 yıllık Peygamberlik döneminde, defalarca bunun pratiklerini göstermiştir.
Dinin sınırlarında hoşgörü, İslamın da ılımlısı, radikali olmaz. Bu tarifler kişilerin izafi değerlendirmelerinin yansımasıdır.
İslamın tarifini Peygamberimiz yapmış, ilke ve kurallarını da göstermiştir. Ilımlı ya da radikal İslam diye bir kategori olsaydı, bunu Peygamberimiz işaret eder ve tarifini de yapardı.
İslam’daki hoşgörü, affedeci olmakla tarif edilmiştir. Bu da, bireysel irade sonucu gerçekleşir.
Emanet edilen makamı, sahip olunan imanın yerine koyarak, hoş görünmeye çalışmak, İslamı yozlaştırmak olur.
Zaman zaman, İslamın mahremiyetle ilgili kural ve uygulamaları, İslami kurumların ve ilim adamlarının yorum ve uygulamalarıyla sulandırılmaya çalışılmaktadır.
Hiç kimsenin, kendi uygulama ve yorumunu, dinin kuralı ve hükmü gibi göstermeye hakkı yoktur. Hiçbir dini makam ve akademik kariyer, sahibine bu hakkı vermez.
Toplumumuzun, hoş görünmek için, hoşgörü dağıtan şarlatanlara dikkat etmesi ve prim vermemesi gerekmektedir. Bu tür şarlatanlar, kendilerine pazar buldukça şımarmakta, şımardıkça da hoşgörü kültürünü ticarete, siyasete ve ibadete sermaye yapmaktadırlar.
Müslüman hoş görülü olmalıdır. Ancak, bu hoşgörü; kişisel çıkarların sermayesine dönüşmemelidir. Hesabi sonuçlar için hoşgörü moduna girmek; İslâmın sunduğu hoşgörü anlayışı değil, hoş görünme yaklaşımıdır.