Hukuk dili

    Geçen hafta bu köşede yazılan yazımıza, bazı okuyuculardan gelen eleştiri üzerine bu haftaki yazımın konusunu “Hukuk Dili” olarak seçtim.
 Okurlardan bazıları genel kitleye hitap eden yazılarda mesleki terimlerin kullanılmamasının daha doğru olacağını belirtmişlerdir.
 Bu görüşe elbette katılıyorum. Ancak bazı hukuki kavramların ifade ettiği anlamı tam olarak karşılayacak yeni sözcükler bulmak imkânsız oluyor. Böyle durumlarda, günlük konuşma dilinde kullanılmayan kavramları veya kelimeleri kullanmak zorunlu oluyor.
 Yetmişli yıllarda hukuk çevrelerinde şiddetli bir dil tartışması yapılmıştır. Arapça, Farsça, Türkçe ve Fransızca karışımı bir hukuk dilimiz vardı. Bu ağdalı (!) hukuk dilini savunanlar ile, öztürkçe olarak tanımlanan ve çoğu zaman zorlama kelime ve kavramlardan oluşturulmaya çalışılan bir hukuk dilini savunanlar arasında fikir düzeyinde şiddetli tartışmalar yaşanmıştı. 
 Hukuk alanı dışında bulunan vatandaşlar için, nisbi butlan, replik, düplik,  keenlemyekün, ariyet, karz, tüze, aklanma, göreceli yokluk gibi kelime ve kavramların bir anlam taşımadığı kanaatindeyim.
 Son yıllarda yasalarda yapılan değişikliklerde büyük ölçüde eski, ağır ve ağdalı hukuk dilinden kaçınıldığını görmekteyiz. Fakat ülkemizin önemli yasaları çoğunlukla bir başka ülkenin, bu konudaki yasası temel alınarak hazırlanmaktadır. Bu durumda aynı anlamı taşıyan hukuki kavramların değişik yasalarda değişik kelimelerle ifade edildiğini görmekteyiz.
 Hukuk dilinin genel kitlenin anlayabileceği özellikte olması, insanlarımızın haklarını bilmelerinde ve hukuki ilişkilerini düzenlemelerinde büyük yarar sağlayacaktır. Hak ve görevlerini bilen insanlar arasında hukuki anlaşmazlıklar daha az oranda meydana gelecektir.
Bir anı;
Bir ceza mahkemesi duruşması. Hâkim sanığa suçunu açıklayıp, savunmasını
soracak;
" Bak, mağdura karşı müessir fiilde bulunmuşsun, ne diyorsun ?"
" Ben öyle bir şey yapmadım hâkim bey, o ne ki?”
“ Mağduru darp etmişsin darp, ne diyorsun?”
“Valla hâkim bey, ben darp mı, marp mı neyse, ondan etmedim.”
" Mağdura karşı etkili eylemde bulunmuşsun ?"
" Ne yapmışım hâkim bey, anlamadım "
" Oğlum,  adamı dövmüşsün, dövmüş. Ne diyorsun?"
" Öyle desene hâkim bey, deminden beri lafı niye dolaştırıyorsun? Önce o
bana küfür etti, bende iki tokat attım. Hepsi bu"
 Bu yaşanmış örnekte de olduğu gibi, yasa yapıcılar ve uygulayıcılar, halkın basit olarak dövme olarak tanımladığı olayı, darp, müessir fiil, etkili eylem gibi kavramlarla ifade etmişler ve vatandaşın tabiri ile “Lafı dolaştırmışlardır”
 Yaşayan dil denilen, çoğunluğun anlayıp kendini ifade edebileceği bir dilin mümkün olan her alanda kullanılması, iletişim sorunlarını en aza indirecektir.