Yüce Allah; yarattığı kullarının yaşam sürecini dikkate alarak, ne yapmaları gerektiğini de bildirmiştir.
Bedel ödenerek elde edilen tecrübelerin neredeyse her birinin, bedel ödenmeden atlatılması mümkündür. Zira Allah c.c. kitabı Kur’anında, insan için gerekli olan tüm yol haritasını ihsan etmiştir.
İnsanın; ya hüsranda olacağı ya da hüsran dışı bir hayat yaşayacağı Asr suresinde bildirilmiştir.
Hangi; unvan, makam, mekan ve imkana sahip olursa olsun, insanın huzuru imanla şekillenir. İnsan; imanı ölçüsünde mutlu ve huzurlu olur.
İnanan insanın yaşam şekli de salih amellerle belirlenir. İman, ancak salih amellerle kuvvet bulur. Başkasının duasına dönüşen her eylem; salih ameldir.
Hakkın ve sabrın tavsiyesi de imanın tezahürlerindendir. Hayatın akışı ve karşılaşılan sorunlar; kişiyi sabırsızlığa, isyana ve haktan şaşmaya yöneltebilir. Bunlar karşısında itibarlı duruş, ancak iman sayesinde oluşur.
İmanlı gönüllerin, günahlı amelleri olmaz. Günah ile yoğunlaşmış bir kimsenin imanı zayıftır. Kişi kendi iman gücünü, yaptığı davranışlar ve işlediği amellerle ölçebilir.
İyi ve güzel işler imanla anlamlı hale gelir. İnsana teşekkür etmeyen Allaha şükredemez. Ancak Allah c.c. tanımayan da teşekkür etmesini bilemez.
Müslüman, Allah ve Resulünü her şeyden fazla sevecek. Hiçbir şeyi Allah ve Resulüne değişmeyecek. Bunun sonucu olarak da inan insanlarla muhabbet dolu bir ilişki gerçekleştirecek. Asla bir Müslüman diğerine zarar vermeyecek.
İman, amel ve ahlak; bir birini tamamlayan ana değerlerdir. İman; salih amel yapmayı, salih amel de; güzel ahlak sahibi olmayı sağlayacaktır.
İnsanın yaratılış gayesi; kulluktur. Kulluğun başarıyla sonuçlanması; iman, amel ve ahlakla gerçekleşir.
Kişinin hüsranda olup olmaması; kendi iradesine bağlıdır. İlahi irade; beşeri iradenin sorumlu olduğu alanlara müdahale etmez.
İman; bir tercihtir, bireysel bir iradedir. Amel; tercih edilen imanın şekil almış halidir. Ahlak; hem imanın, hem de amellerin bedene dönüşmesidir.
Kulluk, hem dünyanın, hem de ahiretin güzelliğini oluşturur. Bu güzellik; huzurlu ve mutlu bir hayat yaşamak ve kazanmaktır.
İnsanın hüsrandan kurtuluşunu; imana, salih amele, hakkın ve sabrın tavsiyesine bağlayan yüce Yaratan; bu dört hasletten yoksun olanların hüsranda olduğunu da bildirmektedir.
Hz. Adem'in, Kur’ana konu olan duasında; Yüce Allah’tan rahmet, merhamet ve bağışlanma isteğinde bulunduğu, aksi halde hüsrana uğrayacağını itiraf ettiği, zira günah işleyerek kendine zulmettiğini Rabbına arz etmiştir.
Günah işlemek suretiyle kişi kendine zulmeder, Allah’tan affı için rahmet ve merhamet diler ki hüsrandan kurtulabilsin. Aksi halde günahlar, hüsrana vesile olacaktır.
Allah ve Resulüne muhalefet; hüsran sebebi, felaket habercisi, müsibet davetçisidir. Bunun örnekleri toplu helaklarla tarihte görülmüştür. Hz. Peygamber ümmetine toplu helakın olmayacağı müjdesi, kişilerin felaketle karşılaşmayacağı anlamına gelmeyecektir.