Her veda içinde bir tutam hüzün barındırır. Her başlangıç bir son olduğu gibi her sonda yeni bir başlangıç vardır. Aldırma gönül bu dünyada başlayan her şeyin bir sonu vardır. Sırtını dostluklara dayamaktır insanı güvende kılan şey. Hoş bir seda bırakmaktır dostları teselli eden şey. Muhakkak ki dünya da bitecektir bir gün. Hayatın kendisi de çetin bir sonla son bulacaktır. Sanmayın ki bitmez bu ömür, asıl olan hakkın ve adaletin hâkim olacağı yepyeni bir dünyaya uyanmaktır. İnsan ister ki dostlar da su gibi her zaman yanında olsun. Ama bu hayatın doğasına aykırıdır. Gerçek dost kimdir? Onu bulan asla mutsuz olmaz. İnsanı ayrılık değil, vefasızlık bir birinden ayırır. Vefa, vedayı ortadan kaldırır. Hüzün vedanın yüreğidir. Veda ise hüznün elbisesidir. Hüzün’ süz veda, veda değildir. Önemli olan hüznünü söylemek değil, hissettirmektir.
İnsanın ömrü sınırsız istekleri içinde barındırsa da zaman bakımından sınırlı yaratılmıştır. Aslında insanın bu dünyada kalıcı işler yapacak kadar fazla vakti de yoktur. O yüzden veda her an yaşanabilecek bir durumdur. Her veda bir ayrılık olduğu kadar bir kavuşmadır, aynı zamanda bir başlangıçtır. Bırakıp geldiğimiz güzelliğe ve doğruluğa tekrar dönüştür veda. Geçici olanı bırakıp mutlak olana kavuşmadır veda. Bırakıp gittiğimiz tüm değerlere, tüm şeylere yeniden kavuşmaktır veda. Kutsal bir sevdaya adanmış tüm hücrelerimiz, mekân olarak uzaklaşmış olsa da ruhumuz onunla kalır. Hüzün; geriye dönüp bakıldığında görülen, belli bir zamana hapsolmuş yüreğin tortularıdır. Bunlar yankılanmaz ancak acı bir şekilde hissedilir. Veda, zamanı hapsedip içine alır. O yüzden bazen istenmeyen ayrılıklara zamansız veda derler. Vedada söylenmemiş cümleler olacak, gerçekleştirilen eylemelerin faili olmaktan vazgeçilmeyecek ki insan için değerli olsun. Zamansız denilen vedalar aslında yeni başlangıçların zamanıdır. Çünkü her veda ayrılık değildir. Yeni baharlar, yeni umutlar ve yeni hayatlar taşır gittiği yerlere.
İnsan, uzun yıllar yaşayıp çok özel arkadaşlıklar edindiği, dostluklar biriktirdiği yerlerden öyle kolayca kopamaz. O şehrin geleceği üzerine beslediği hayallerini, umutlarını, projelerini, sevdiklerini geride bırakarak o şehirden ayrılsa da çok önemli, çok değerli zamanlarını geçirdiği, çok özel arkadaşlıklar, dostluklar biriktirdiği şehri unutması mümkün değil. Bir yanı hep o şehirde olur; tanıştığı, arkadaş olduğu insanları, güzel yürekleri hiç bir zaman unutmaz. O şehirde geçirdiği yıllar ve tanıdığı güzel insanlar her zaman çok özeldir, özel bir yere, özel bir öneme sahiptir. O ana kadar teşriki mesaide bulunduğu kişi sayısı kadar sayısız duygu ve düşünce ile temas edip yüzlerine, gözlerine ve hislerine aşina olmuştur artık. Oradan güzel anlarla, güzel anılarla ayrılmada katkısı bulunan herkes artık aradaki fiziki uzaklığa rağmen her zaman yakınıdır insanın. Aslında tüm dünyevi görevleri ahiret azığı yapmaya çalışmak bakımından bir zenginliktir, bir fırsattır. Bir görevden ya da bir şehirden ayrılırken tüm arkadaş, kardeş ve dostlardan helallik istendiği gibi, dünyadan ayrılacağını da düşünüp helal ve güzel işler yapmak gerekir. Çünkü öyle bir ayrılık günü gelecek ki biz bu dünyadan da gitmiş olacağız. İnsan isterse o ayrılık gününü kavuşma gününe çevirebilir. O yüzden gerçek dosta kavuşmayı sağlayan dünyaya veda etme anına vuslat denmiştir. Ayrılık hep peşinden koşulan güzelliklerin, mücadelesi verilen mutlak adaletin hâkim olacağı yepyeni bir dünyaya bir gün uyanmak için olmalıdır. Yeniden bir dirilişi başlatmayan vedalar hüsrandır aslında. Hüzün vedanın doğal sonucudur. Hüsran ise vedanın kötü bir şekilde gerçekleşmesidir. Yani kötü sondur. Dostluk; hakkın, mutlak adaletin ve güzelliğin hâkim olacağı yepyeni dünyaya uyandığında buluşmayı arzulamaktır. O günde huzur ve sevgi ile buluşmak isteyen her kim varsa benim dostumdur. Evet, yepyeni bir dünyada huzur ve sevgi ile buluşmak üzere…