Günümüzde her türlü konfor ve teknik imkanlara rağmen insanlardaki huzursuzluk ne yazık ki artarak büyük boyutlara ulaşmaktadır.
Uyuşturucu kullanımı, aile içi geçimsizlikler, intihar, saldırganlık, savaş ve zulüm, gasp ve tecavüz olayları, şiddet ve terör, toplumların sosyal düzenini derinden etkilemektedir ve ruhsal dokusunu bozmaktadır.
Bunlar, büyük ölçüde, çağımız insanının inanç değerlerinden uzaklaşmasındandır. Oysa Dinimizin hedefi, ilim ve inançla yoğrulmuş, tertemiz nesiller ve toplumlar oluşturmaktır. İbadetlerin amacı da, aynı hedef için aracı olmak ve katkı sağlamaktır.
Din’de ibadetin yeri çok büyüktür ve insan hayatı için ibadet çok önemlidir. Din, ibadetler aracılığı ile insanı kötülüklerden ve ruhsal gerilimlerden korur. Çalışmayı emreder, tembelliği yasaklar, kin, haset ve düşmanlığa izin vermez. Sıkıntılar karşısında sabrı tavsiye eder.
İbadet, insanın asli görevidir. İnsana yakışan, bu görevini yerine getirmesidir. Zaten insanın yaratılış gayesi, Allah’a kulluk etmektir. Kur’an-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” buyurulmaktadır.
Allah’ın emri olan ibadetler, samimiyetle yapıldığında makbul olur ve sahibini kötülüklerden uzaklaştırır. Her ibadet, insanı mutluluğa ve huzura ulaştırma gayesi taşır. İnsan kendisine verilen nimetlere şükretmek durumundadır. Allah’ın vermiş olduğu nimetlere karşı, en büyük şükür, ancak ibadetlerle yapılır.
İbadetin sahası çok geniştir. Allah rızası gözetilerek yapılan her iş, bir ibadettir. İslam, gösteriş ve riya olmadığı müddetçe, insanlığa faydalı olan her türlü sosyal çalışmayı ibadetten saymıştır. Ancak bu; Namaz, Oruç, Zekat ve Hac gibi temel ibadetlerinin yerine geçmez ve onları asla ortadan kaldırmaz.
İnsan, günde beş vakit namaz kılmak suretiyle Rabbini hatırlamış ve hesap gününü unutmadığını ortaya koymuş olur. Allah için malının bir kısmını fakire zekat olarak veren bir insan, muhtacın sıkıntısını gidermiş, onu gözetmiş, sosyal dayanışmayı sağlamış bulunur. Oruç tutan da, nefsini eğitmiş, yoksulların durumundan haberdar olmuş olur.
Öyle ise Müslüman, yaratılışın gayesine uygun olarak hareket etmeli; verilen nimetlere karşı en büyük şükür olan ibadetleri samimiyetle yerine getirmelidir. Yapılan her işte Allah rızası gözetilmeli, haktan, adaletten ve doğruluktan ayrılmayarak, her iki dünyada da mutluluğun tadına varılmalıdır.
İbadetlerin; günahların bağışlanmasına vesile olduğu unutulmamalıdır. İbadetlerin sadece mistik birer eylem olduğu düşünülmemeli, günün her saatinin ibadete dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Her doğru ve faydalı işin ibadet olduğu bilinmelidir.