"Kendini düşünen insan yumurtasını pişirmek için komşunun evini yakar" atasözü boşuna söylenmemiştir.
Egoist, çıkarcı ve menfaat düşkünü insanlardan korunmak ve çevreyi korumak gerekir. Onlar, kendi hesaplarına çalışır, sahip oldukları ortam ve posizyonlarını kendi çıkarlarına sermaye yaparlar.
Özellikle devlet kurum ve koltuklarını, makam ve imkanlarından bunları uzak tutmak, yetkili ve etkili olanların sorumluluğudur ki, aksi büyük bir vebaldir.
Kalitesiz, kalibresiz, çapsız insanlara, "Bendendir... Bizdendir" diye devlet kurumunu ve koltuğunu teslim etmek büyük günahlardandır. Çünkü bu fiil "Emanete ihanettir", bu da büyük günahlar arasında sayılmıştır.
Çapsız idareciler hizmet edecekleri topluma değil, kendilerini değerlendiren yetkililerin yürüyüşüne bakarak, onlara selâm çakmak için çalışırlar. Çaktıkları selâmın sesine göre de bir üst makama taşınırlar.
Devleti idare edenler siyasiler değil bürokratlardır. Siyasilerin görevi; layık ve ehil olana emaneti teslim etmektir. Siyasetçi, bu tercihte yanılırsa işlemi düzeltir ve işler de düzelir ama bilerek "Bizdendir, İtaat eder, İtaat hizmetin önünde gelir" diyerek çapsız ve ehliyetiz kişiyi tercih ederse, kendini de, toplumu da dinamitlemiş olur.
Çapsız bürokrat; iş değil kavga yapar, yukarıya selâm çakar aşağıya hakaret eder. İşinin başında değil, etkilinin peşinde koşar. Toplumun işini değil, kendi aşının hesabını hesap eder.
Ülke çapında, 81 vilayette kurum amirleri olan üst idarecilerin toplamı 2000 ilâ 3000 kişi arasındadır. Bunların topluma hizmet aşkı olan ehliyetli kimselerden olması halinde, 6 ay içinde ülkenin rengi değişir.
Tersi de olursa keşmekeşlik, hırsızlık, harsızlık, efelik, külânbeylik, rajon kesmecilik kurumların hizmet yöntemi haline gelir. İnsanlar kurumlar yerine işlerini çay ocaklarında, sohbet ortamlarında halletmeye başlarlar ki, bu da yanlış tercihlerle, çapsız adamları milletin başına belâ edenlerin sonunu işaret eder.
Liyakatsız idarecilerle topluma hizmet etmek mümkün değildir. İtaati, hesaba tahvil eden idarecilerle mesafe alınmaz. İşini bilmeyenden iş yapması beklenemez. O ancak, misafir karşılar, ağırlar ve uygurlar.
Başarısız kurumların başında mutlaka ehliyetsiz idareci vardır. Emekliliği gelmişse gün sayar, gençse üst makam hayali kurar. Sedece mesaisini değil uykusunu bile bu yöntem üzere geçirir.
Üretici, çalışkan, saygılı, hürmetli, dinamik idarecilerin kurumları, kapıdan girerken anlaşılır. Danışmada oturan memurun tavır ve yaklaşımından koltukta oturan amirin ehliyeti fark edilir.
Üstü geldiğinde esas duruşa geçen, astı geldiğinde kafayı yere diken idareci, millet ve devlet adamı olamaz. Zihni ve kalbi nifak ve hesap dolu olan bu tipler, kendilerine şak şak yapılmasıyla ruhlarını beslerler. Gıdası alkış olanın işi de etek öpmek, ayakkabı silmek olur.
Kişi göstermeden, adres vermeden, şahsiyet yapmadan; tarifini ve prototipini sunduğumuz idareciler behamehal koltuklarından alınmalıdır. Bu tiplerle, ne millet, ne ülke, ne devlet ne de siyâset bir arpa boyu yol alamaz.
Bunların kimler olduğunu ilgili, etkili ve yetkili olanlar bilecek, bulamıyorsa tariften hareketle tespit yapacak, o da olmuyorsa sorup soruşturacak, o da olmuyorsa işaretlerimizi takip edecek.
Belediyelerin idari şekillenmelerinin yapıldığı bu günlerde, sözünü ettiğimiz hassasiyetleri dikkate almak, başarının sırrı olacaktır. Ayrıca, inandığımız din; sorumluluğu emanet kabul eder. Emanete riayet de imani bir sonuçtur.
Seçimle verilmiş sorumluluk çok daha önem arz eder. Ne kadar oy varsa, o kadar emanet yükü vardır. Bu yükü omuzlarında hissetmeyen başarılı olamaz. Görünürde başarılar ortama yansısa da, bu durum köpük gibidir. Taşarken hem azalır, hem de önüne geleni sürükler ve yakar...