Peygamberimiz önemli konuları arkadaşlarıyla paylaşacağı zaman çoğu kere Mescid-i Nebevide hutbe irad eder, sahabenin anlayacağı bir üslup ve yaklaşımla, konunun da ehemmiyetine göre, söylenmesi gerekenleri sahabe ile paylaşırdı. Bazen de sorulan sorular üzerine konuları açıklar, anlaşılıncaya kadar örneklerle ifade ederdi. Bazen de, yaşanan bir olay üzerine, konuyla ilgisi olanların da duyacağı ama rencide olmayacağı bir şekilde, insanlığa da örnek olacak bir tonlamayla hem uyarır, hem de ders verirdi. Beşeri zaaflarla yaratılmış olan insanoğlunun en önemli zaafı çıkarı, hırsı ve enaniyet duygusudur. Bu duyguların dengelenmesi ve törpülenmesi ancak imani güç ve kuvvetle olacaktır. Her toplumda; birbirini üzen, birbirine kızan, birbirine söven ve birbirini döven Müslümanlar olduğu gibi, birbiriyle çok güzel geçinen ve birbirinin destekçisi olan Müslümanlar da her devirde vardır. Peygamberi dönemde de cahiliye toplumunun etkileriyle benzer yanlışlar söz konusu olmuştur.
Üç sahabi Peygamberimizin günlük hayatını merak eder ve bunları öğrenmek için Peygamberimizin hane-i saadetlerine kadar gelirler. Peygamberimizin evde olmadığını Hz. Aişe annemizden öğrenince, ziyaret sebeplerini Hz. Aişe annemizle paylaşarak; Peygamberimizin hayatının nasıl geçtiğini sorarlar. Hz. Aişe annemiz de, Peygamberimizin yaşanan Kur’an olduğunu, Kur’anı okuyanın peygamberimizin hayatını orada göreceğini, Peygamberimizi tanıyanın da Kur’anın mesajını Peygamberi yaşamdan öğreneceğini ifade eder. Oradan ayrılan bu gençler dönüş esnasında birbirlerine, Hz. Muhammedin Peygamber olduğunu, o nedenle de Onun sürekli ibadet yapmasına gerek olmadığını paylaşırlar. Kendi kendilerine birisi her gün oruç tutacağını, birisi hiç evlenmeyeceğini, birisi de sabahlara kadar namaz kılacağını söylerler. Bu konu Peygamberimiz tarafından duyulunca, hemen bir hutbe irad eder ve kendisinin Allahın elçisi olduğunu, en güzel ve doğru yaşam için de örnek sunduğunu belirterek, Müslümanların kendisini örnek almaları gerektiğini, Peygamberi sünneti aşan bir hayat tarzının doğru olmadığını kimseyi incitmeden ifade eder.
Peygamberimiz Müslümanlar arasında bir takım sosyal ilişki sorunların gördüğünde de; “İki şeyi unutun, iki şeyi de unutmayın, yaptığınız iyiliği ve size yapılan kötülüğü unutun, sizin yaptığınız kötülüğü ve size yapılan iyiliği unutmayın” buyurmuştur.” Toplumsal balans ayarı olan bu Peygamberi tavsiyeler; beşeri münasebetlerin bel kemiğini teşkil etmektedir. Tersinden bakıldığında da, bu tavsiyelerin ihmali; beşeri ilişkilerin bozulmasına, göz yaşı ve kaosun oluşmasına neden olmaktadır. İnsan fıtrat olarak enaniyet duygularına mağlup olacak bir yapıdadır. Yaptığı iyiliği sürekli gündem yapan ve bunu kendi hafızasında yaşayan bir kimsenin mutlu olması mümkün değildir. Başkasının kendisine yaptığı kötülükle yaşayan da mutlu olamaz ve huzur bulamaz. Zira o kişi sürekli; kin, nefret veya en azında öfke ile yaşayacaktır ki; bu duygular pratik davranışa dönüşmese dahi, kişinin kafasını yoracak, zihninin ve kalbini zorlayacak, zamanla da bir takım olumsuz davranışlar oluşturmasına sebep teşkil edecektir. Bu nedenle kişinin kendisinin yaptığı iyilik ve kendisine yapılan kötülük unutulmalı, barış ve muhabbet ortamı oluşturulmalıdır. Kendisine yapılan iyilik ve kendisinin yaptığı kötülük de unutulmamalıdır ki, sürekli olarak kişiye ve topluma balans ayarı yapmış olsun. İyiliği unutmamak teşekkür, kötülüğü unutmamak da özrü gerekli kılar. Böyle olunca da toplumda bireyler arasında kin ve nefret ortadan kalkarak, barış ve muhabbet oluşur. Peygamberimizin; bu iki örnekle sunduğu mesaj; insanların toplumsal ve bireysel olarak huzurlu ve mutlu yaşamalarına yetecek birer reçetedir.