İki ucu yontulmuş kurşun kalemler gibi hayat

Yeşim Akar

      İki ucu yontulmuş kurşun kalemler gibi hayat… İki tarafı sivri ve ortasında gelip giden biz… Umutlarımızı, aşklarımızı, sevgilerimizi yüklediğimiz, bazen düz, bazen inişlerin ve çıkışların yaşandığı iki ucu sivri hayat… İlk merhabanın, göz kapaklarımızın kapanmasıyla son bulduğu kocaman bir hayat… İlk inga ve son nefes arası yaşanmışlıklarımız… Fani dünyanın, fani evlatları…

        Eskiden tebeşir tozu yuttuğumuz, kara tahtalarımız ve defterlerimizi karaladığımız, iki ucu açılmış kurşun kalemlerimiz vardı. Şimdi ise; kalemler ile yazılı beyaz tahtalarımız ve defterlerimizi karaladığımız tükenmez kalemlerimiz. Bazı zamanlar ihtiyaç bile duymuyoruz o kalemlere. Çünkü parmaklarımızı kullandığımız klavyelerimiz var artık…

       Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardı bir zamanlar, şimdi ise yalnızlığımızı paylaştığımız üçü bir arada kahvelerimiz…

       Mum ışığında duvarda beliren hayali kahramanlarımızı, şimdi hatırlayan-bilen- kaç çocuğumuz vardır acaba?

       Çamurlardan yaptığımız evlerimiz, kumdan kalelerimiz vardı. Bir de ip oyunlarımız… Elimizde çember yapıp şekilden şekle dönüştürdüğümüz ip oyunlarımız… Bilgi ve becerinin bütünleştiği pembe düşlerimiz…

      Dedelerimiz; zamanı, cebinden çıkarttığı köstekli saatle yakalardı… Anneannelerimiz; yanık bir türkü söylerken mutfakta; içine sevgi tohumu ekerdi yemeklerinin. Evlilik hayallerimiz ise çocukluğumuzda filmlerden duyduğumuz pembe panjurlu evlerde saklıydı… O pembe panjurlu ev saadetini yakalayabilen kaç insan var acaba hayatımızda? Yoksa yıkık kentler gibi midir evliliklerimiz…

      Zamanın içerisinde kaybolan biz miyiz, yoksa zaman mı biz de kaybolan?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.