“İki yolcu, binlerce hüzün…”

Hamit Seven

Hekimler, “kanser” olduğunu söylediler…

Uzun bir süredir tedavi görüyordu…

*

Diğeri, yine bir “teşkilat çalışması” sırasında Anadolu yollarında “kaza geçirdi”…

Bir saat, “bir gün”…Bir gün, “bir ay” gibiydi, hasta yataklarında…

Dostlarından “ayrı kalışı” ise yıllar kadar uzun…

*

Direndiler…

Anadolu"nun “sisler” içindeki “Mücadele” “dağının” “sarp” ve “patika” yollarında düşe-kalka “ilerlemeyi” de…

“Zirveyi” hedefleyerek, “özleyenlere” “sabahları” götürmenin “hazzını” da iyi bilirlerdi…

İyi bilirlerdi, omuzlarına yüklenen sorumluluğun “çetinliğini”, “ağırlığını”, “değerini” de…

Bir adının da “zafer” olduğunu “direnmenin”…

Direndiler…

“Ruhlarını sallayan”, “Bir mumun ardında bekleyen rüzgara” karşı direndiler…

*

Gözlerindeki çoğalan “umut”, çoktan “gözlerini hüzne yatırmış” dostlarının da umudu oluyordu zaman zaman…

*

Biri “genel başkanı”, diğeri “genel sekreteri” olarak sendikalarının dünden bugüne tarihi süreçlerinin birinci elden “tanıklarıydılar”…

 

Adeta “ellerine doğan” sendikalarını çalışma arkadaşları, teşkilatları, üye ve gönüllüleriyle “nazlı bir bebek” gibi “büyütmüşlerdi”…

 

“Biri” Anadolu"nun en ücra köşesinden yükselen “ezan seslerini”, “diğeri” çilekeş yerel yönetimler çalışanlarının “seslerini” Ankara"da, Ankara"dan dünyaya “duyurmak” için çalıştı gündüz gece…

*

“Tebessümler, gül yüzlerinde yeşermeyi”…

“Güller, ellerinde tebessüm etmeyi” beklerken yeniden…

 

Heyhat;

“Ol” deyince “Olan” “Dur” deyince “Duran” “Emrin” “uygulayıcısı”, “ebedi sona” doğru akan “ilahi saat” durdu…

*

Gök “titredi”…

Yer “sallandı”…

Tamamdı “vakit”…

 Kuşanarak “ölümü”

 “Yolculuk” vaktiydi zaman…

***

“Düşürmeyen” “düşündüren” “fıkralar” “toplayıp” renk renk, “gönüllerle” “paylaşmayı” severdi, Diyanet-Sen Genel Başkanı Ahmet Yıldız …

“Hal hatır sorar”, “Uğrayın, bizi unutmayın” derdi, her karşılaşmamızda…

“Alçakgönüllü”, “kadirşinas”, “naif” ve “nüktedan”dı…

Sevilir, sayılırdı…

“İyiydi…İyi bilirdim…”

*

Keresteci, “şiiri” sever, “gönülden” dinlerdi…

“Genel Sekreter” olarak görev yaptığı Bem-Bir-Sen"de birlikte çalışmıştık İbrahim Keresteci ile, üç koca yıl …  

Eğitim seminerleri, teşkilat çalışmaları derken çok defa birlikte yolculuk yaptık…

Dertlenip söylendiğimde;

“Sabrun cemil” derdi, “Sabrun cemil”…

*

Bir dosttu..Bir ağabey.. Ailenizden biri kadar “yakın”dı…

“Alçakgönüllü”, “kadirşinas”, “naif” ve “nüktedan”dı…

Sevilir, sayılırdı…

 “İyiydi…İyi bilirdim”…

*

İl dışına çıkmadan bir gün önce Memur-Sen genel merkezinde, masamda çalışırken geldiğini hissetmemiştim, usulca yaklaşmış “Kolay gelsin Hamitçiğim” diyerek alnımdan öpmüştü, Çorum"da yattığı hastanede telefonla konuştuk son kez de, “sesi iyi geliyordu” sevinmiştim…

*

Gittiler…

Önce “Ahmet Yıldız”…

Ardından da “İbrahim Keresteci”…

*

 “İyi bilirdik” sesleri ve “dualar” arasında, “Cami avlularından gökyüzüne havalanan beyaz güvercinler gibi” kanat çırparak “ötelere”, “gittiler”…

 

…/Gideriz nur yolu izde gideriz,/Taş bağırda, sular dizde gideriz,/Bir gün akşam olur, biz de gideriz,/Kalır dudaklarda şarkımız bizim.../

 

Diyerek ve “Fethettikleri gönüllerde, binlerce hüzün bırakarak”…

*

Yolları açık, mekânları cennet olsun…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.