Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizin en köklü kuruluşlarından birisi olmakla birlikte en sıkıntılı ve proplemlerin had safhada olduğu kurumlarımızın da başında olduğu bir gerçektir. Yıllardır teşkilatta yaşanan olumsuzluklara el atılamadığından sorunlar işin içerisinden çıkılamayacak boyuta gelmişti ancak Ak Parti iktidarı bu kuruma el atılması gerektiğini düşündüğünden teşkilatı ele aldı. Önce yıllardır çıkarılamayan teşkilat kanununu çıkardı, ardından Din görevlilerinin eğitim düzeyini yükseltti, ardından yapılan atamalarda akademisyenlere öncülük vermeye başladı.
Cumhuriyetin kurulması ile birlikte medreselerin kapatılmasının ardından İmam Hatip okullarına, oradan ilahiyat fakültelerine, oradan da yüksek lisans, doktora ve en üst düzeyde akademisyenlere eğitim verilmesi yönündeki çalışmalar son on yılda daha da hız kazandı. Bardakoğlu döneminde başlayan yenilikler Mehmet Görmez döneminde biraz daha ileriye götürüldüğü gibi, yeni Başkan işi sadece eğitim düzeyinde bırakmayıp kendi yaşam biçimini örnek gösterecek şekilde Başkan olduktan sonra sakalını bırakarak hem personeline, hem de kamuoyuna bu işin yaşam biçimi olduğunu ispat etti.
Yaklaşık beş altı aydır boş olan İl Müftülüğü makamı için bir çok sayıda aday adayı mücadele etmiş olmasına rağmen Ondokuzmayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Hayrettin Öztürk atandı. Hayrettin Hoca yaklaşık yirmibeş yıldır tanıdığım camianın içerisinden gelen gerek yaşantısı ile, gerek okuduğu Kuran ile, gerekse koltuğu doldurması bakımından bu işi hak etmiş bir arkadaşımızdır. Kürsüye çıktığı zaman konuşmasını bilen, sokağa indiğinde münasebetleri düzgün olan, bürokrasi bakımından da tecrübeli bir arkadaşımız olması hasebi ile bu işe layık bir insan.
Buraya kadar olan kısmı güzel ancak bu konuyla ilgili kiminle konuştuysam herkesin ortak kanaati Hayrettin Öztürk hocanın Büyük Camii hegomenyasından kurtulması gerektiği yönde. Nedir bu Büyük Camii hegomenyası derseniz doğrusunu ararsanız bende sizler gibi merak edip sordum zira Büyük Camiiye cenazeden cenazeye gittiğimden işin aslını pek bilmiyorum. Bu konuda otoritelere danıştım otoriteler derler ki orada çok enteresan bir çark var o çarka bir giren bir daha çıkamaz. Peki çarkdan kasıt nedir derseniz camiinin din görevlileri ile bazı esnaf, diyanet teşkilatı mensupları iş birliği içerisine girmişler işin içerisinde tayin atma, terfi işlerinden umraya adam getirmeye, Camii tuvaletinden elde edilen paralardan piyasadaki dedi koduya varıncaya dek herşey o ekibin yönlendirmesi sonucu ile yönetildiği söylenmekte. Bu konuda çok ciddi iddialar var zamanı gelince hepsini sizlerle paylaşacağım.
Hayrettin Öztürk'ün bu ekibe çok yakın olduğu, zaman, zaman Büyük Camiide namaz kıldırması nedeniyle bu ekiple çok yakınlaştığı ve onların kontrolünde hareket ettiği söylenmektedir. Bizim Osman Zümrüt Hoca'da 308 şafak hareketini bir sabah namazında Hayrettin Öztürk'ün kıldırdığı sabah namazının ardından birlikte objektiflere poz verip, adaylığını ilan etmesi de bu iddiaları destekler nitelikte olduğundan benim de kafamda bazı soru işaretleri oluştu. Umarım bu iddialar doğru çıkmaz veya bundan sonraki süreçte kendisi bu konularda dikkatli olur da insanları hayal kırıklığına uğratmaz.
İl Müftülüğü çok önemli bir makamdır, son yedi, sekiz yıllık süreçte bu konuda çok kötü tecrübe yaşadık siyasetin ağırlıklı olduğu bir makam haline geldiğinden herkes şikayetçi olmasına rağmen birşey yapamıyordu, Hayrettin Hoca bunları en iyi bilen insanlardan olduğu için bu konularda çok dikkatli davranması gerekiyor. Aslında ben Keramettin Demir'in il müftüsü olmasını istiyordum!... ama olmadı umarım o da hakettiği yere gelir de bu şehir rahat bir nefes alır.
Büyük Camii Şebekesinin en büyük müritlerinden birisinin Keramettin Demir olduğu söyleniyor, şayet söylenenler doğru ise bu şebekeye müracaat etmeyi düşünüyorum, bu sayede hem dünyada!.. hem de ahirette rahat ederim! ( Rahat mı ederim, perişan mı olurum belli değil) . Bugünlük de bu kadar yeter kanaatindeyim. kalın sağlıcakla