Tasavvuf dilinde âşk; Allah'a olan şiddetli sevginin adıdır.
Hakiki âşk, Allahı sevmek, mecâzi âşk ise, insanların beşeri âşkıdır.
Bazen mecâzi aşk, ilâhî aşkın yolunu açar ve ona ulaşmaya vesile olur.
Leyla ile Mecnun aşkı, bunun en çarpıcı örneğidir.
Macnun, gözü Leylası'na benzediğini için Ceylan'a da aşık olur.
Leyla'sının memleketinden gelen köpeğe, sırf Leylâ aşkı nedeniyle ilgi gösterir.
Leylâ'ya olan aşkı nedeniyle Mevla'ya ulaşır ve bir gün, "Leyla sen yürü ben Mevla'yı buldum" der.
Böylece, Mecnun'un beşeri aşkı, İlâhî aşka dönüşmüş olur.
Beşeri aşkın, ilâhî aşka evrilmesiyle bir "Aşk İnkilabı" yaşamış olur Mecnun.
"Bana seni gerek seni" diyen Yunus da ilahî aşkı, beşeri aşk üzerinden bulmuştur.
Tasavvuf ehli ve manevi kanaat önderleri "Aşk" dediklerinde, İlâhî aşk, Mevla'ya aşık olmak akla gelir.
"İlahi Aşk" ulvilik arz eder, hiçbir hesap é çıkar yoktur onun ruhunda.
Sahip olma değil, lâyık olma gayreti vardır İlâhî aşkın sürecinde.
İlahi aşk; matematik ve kimya gibi sayısal oranlar ve ifadelerle anlatılmaz.
O; hâl, civdan ve gönül dilidir. Konuşulmaz, yaşanır. Söylenmez, hissedilir.
İlahi aşk; soyut, subjektif bir durumdur. Sahibinin cebini ve midesini değil, gönlünü ve zihnini doyurur ve doldurur.
Mevlana, İlahî aşkı anlatırken;
"Kalem, aşkın şerhinde çamura batmış merkep gibi aciz kaldı" der ve İlaha âşık olmayı "manevi sarhoşluk" ifadesiyle izah eder.
Mevlana bir başka izahta ilahi aşk için, "Allah’ın aşkından sarhoş olanlardan başka, bütün halk çocuk mesabesindedir. Heva ve hevesten kurtulmuş olanlardan başkası, büluğa ermiş değildir.” cümlesini kullanır.
Beşeri aşk; merkebini taşıyan insan gibi, İlahi Aşk; sahibini götüren merkep gibidir.
İlahî aşk mensublarından Yahya b. Muaz, Bayezid-i Bistami’ye şöyle der:
“Muhabbet kadehinden o kadar içtim ki, sonunda mestoldum.”
Bayezid, şu anlamlı cevabı verir:
“Muhabbet şarabını kase kase içtim. Lakin ne şarap bitti, ne de benim hararetim geçti.”
İlahî aşkın kendisinden geçirdiği insan Mevla'sının peşine, beşeri aşkın kendisini etkileyen insan da arzusunun peşinden koşar.
İlahi aşkı yaşayan kimse dünyada kendini gurbette görür, beşeri aşkı yaşayan kişi ise dünyada kendini cennette sanır.
Beşeri sevgiyi de Allah için gerçekleştiren; Peygamber'in iltifatına, İlahın da mükafatına nail olur.
İlahı tanımadan oluşan Mevla aşkı; bazen sorunlu sonuçların oluşmasına, bazen de yerine getirilmesi gereken sorumlulukların buharlaştırılmasına neden olur.
Sonuçları hesap edilmeden ve süreci iyi düşünülmeden ortaya çıkan beşeri aşklar da, bir takım facialarla neticelenir.
İlahi aşk da, beşeri aşk da; aklın ve ilahın çizdiği sınırları aşmamalıdır.
Aksi halde mutlaka dünyevi ve uhrevi bedeller kaçınılmaz olur.