Profesyonel ortamlarda; imaj, gençler arasında genellikle şekil denilen şey, bana zaman tarafından değil de insanlar tarafından eskitilen bir sözü hatırlatıyor : "...ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün..." Mevlana'nın eserlerinden birinde geçiyordu.
Kendini dert edinen, başkasından çok kendiyle uğraşan pek çok insan gibi belki çoğundan da daha çok içindeki dünyaya bakma becerisi gösteren bir kişiden çıkınca sözcükler, yaşayan nefes alıp veren canlılara dönüşüyor.
'İmage' yani görüntü kelimesi, gözlerimizle görüneni anlatır bize. Bir de bunun 'maker'ı yani yapıcısı vardır eğer yeterince paranız varsa, size yeni görüntünüzde yol gösterici olan.
Son zamanlarda daha çok duyulan şekil kelimesi de benzer amaçlarla kullanılır. Saçlarınızı genellikle başka bir toplumda daha sık kullanılan şekilde yaptırmışsanız ve o toplum o aralar 'gözde' ise, arkadaşlar söyler mesela : "ooo şekil yapmışsın" cümlesini.
Şekil gene de bana daha samimi gelir nedense. Belki profesyonelleşen şeylerin bazılarının, çocukluklarını katletmeleri ile ilgilidir.
İnsan neden yeni bir şekle veya imaja ihtiyaç duyar? Aklıma gelen ilk nedenler ; monotonlaştığını zannettiğimiz (iki sebeple monotonlaşamaz, birincisi; hiçbir gün bir diğeri değildir, siz öyle zannetseniz bile; ikincisi, o kadar uzun olamaz, yani maalesef sadece size monoton geliyordur) hayatımızdan sıkılmak, yeni bir mevkiyi çok istemek, sevgiliye kendimizi beğendirmek, toplumda saygın biri olmak, korkulmak istemek, sevilmek istemek olabilir.
Görüntüyü ya da daha doğru tabiriyle görünürü değiştirmek kolay mıdır? Bu, sanırım sizin değerinize bağlıdır. Kişiliğinize biçtiğiniz değere bağlıdır. Yani zaten eskisi beş para etmezdi deyip yenisini beş buçuk paraya satın almak isteyebilirsiniz.
Size böyle düşündürten kabul görmek istediğiniz kişilerdir muhtemelen. Bir insan evladının anne karnında başlayan ve dünyayı görüp ağlamaya başlamasıyla (sevinçten de olabilir ne de olsa mükemmel bir hayata doğmuştur) devam eden serüveninde edindiği kişiliğini değiştirmekten değil, olduğundan farklı göstermekten bahsediyoruz.
Fakat uzun süre başkasını taklit eden biri, kendini ne zaman hatırlar? Hala öyle bir kendinden bahsedilebilir mi?
Tabii her zaman bu kadar sert bir şekilde kendimizden vazgeçmemiz gerekmez. Bazen değişiklik ararız sadece. Görünümümüzü değiştiririz. Her gün aynı adama ya da kadına bakmaktan birilerinin sıkıldığını zannederiz belki de. Oysa senelerdir aynı denize ve gökyüzüne bakıyorum, ama hala sıkılmadım.
Ayrıca yüzünüzün her gün aynı kaldığını zannetmiyorsunuzdur herhalde, çünkü durmadan binlerce hücresi ölen ve yenilerinin doğduğu, bazılarının da şekil değiştirdiği bir yapıdan bahsediyoruz.
Kadınlar bu görüntü değişikliği işini daha çok saçlarıyla yaparken; erkekler, sakalları, bıyıkları veya sahip oldukları eşyalarıyla yapmaya çalışırlar gibi bir genelleme yapsam sanırım milyonlarca insan hep bir ağızdan 'haksızsın' diye bağırmaz.
Bunun da iki sebebi vardır. Birincisi, o kadar kişi bu yazıyı okuyor olamaz (ama zihnindeki vahşi sözcükleri terbiye etmeye çalışan kişi bir kişi bile okusa yazar). İkincisi, biz birbirimizi biliriz. Hepimiz birbirimizden çok farklıyız, ama aslında aynıyızdır.
İmajınızı yani görünür halinizi değiştirmek işe yarar mı peki? Bu sorunun cevabı bu soruya muhatap olmuş her kişinin kendinde saklıdır. Biz görünürlüğüyle aslı aynı olmayan insanları ve o insanların yer aldığı olayları hatırlayalım (tabii her okuyucu kendi hatırlasın).
Bir şeyi olduğundan farklı gösterdiğimizde gerçekten işe yarıyor mu? Bir olayı olduğundan farklı ve hatta tam tersi şekilde gösterdiğimizde insanlar bize inanıyor mu? İnandırmak bazen mümkün bazense değildir.
Koca bir ormanı yok edip yerine ot ekerek yeşili ve doğayı çok sevdiğinize insanları ikna edebilirsiniz, fakat küresel ısınma aslında yoktur aksine küresel soğuma vardır diyerek titreyip havaların git gide soğuduğunu sürekli söylemeniz pek bir işe yaramayacaktır.
Bilinçli olarak yapmadığım bir olay diyebilirim. Fakat insanların benim hakkımdaki izlenimlerini (onlar izlenim demez tabii çünkü herkes herkesin kolayca hangi kategoride olduğunu bilir) düşündüğümde bunda etkili olan şeyleri hatırlıyorum. Örneğin sakal , sakalın şekli , bıyık , bıyığın şekli , gömlek, gömleğin rengi, kot pantolon mu kumaş pantolon mu giydiğim, kullandığım sözcükler, dinlediğim müzikler, yazdığım yazılar, saç rengim diyesim geliyor, ama fırsat bulup değiştiremedim henüz, saçımın kısalığı, saçımın uzunluğu , oturuş şeklim, mimiklerim, seyrettiğim diziler, okuduğum kitaplar, su içme şeklim, oturuş şeklim, konuşurken ellerimizi kullanma şeklim, ses tonum, asık suratım, gülümseyerek dolaşmam gibi.
Yazıyı bunları sayarak yazabilir olduğumu farkettim. Peki bunlardan birine ya da birkaçına rastlayan birisi daha yazamadığım binlerce küçük şeyi hesaba katamadan beni attığı kör kuyudan nasıl kurtacak. Madem atmış ne yapsın kurtarıp dememişsinizdir umarım. Çünkü hepimiz bir gün fark ederiz ki o kuyudaki insan evladının söylecekleri vardır size yararı dokunacak, ama siz artık onu duyamazsınız, siz sadece istediğinizi duymaya başlamışsanız artık zor iflah olursunuz.
Kör kuyudan kastımın kötülük olmadığını belirtmeliyim. Bir insana hayran da olsanız , nefret de etseniz o kişinin gerçekliğini ve tanımaya değer kişiliğini kalın bir duvarın arkasına koymuşsunuz demektir.
Bir de birisi sizin neyi nasıl algıladığınızı çözmüşse herhalde artık kolayca sizin için istediği imajı görünür kılacaktır. Bu durumda da şeylerin aslında zannettiğiniz gibi olmadığını idrak etmek en ağır işiniz olacaktır, ister terlemeyi göze alın ister almayın.
İnsanların diğer insanlarla sahici ve kalıcı ilişkiler geliştirmelerinin önündeki büyük engellerden biri olarak gördüğüm 'şekil' olayını en azından sevdiklerimiz ve bizi sevenler için askıya alsak sanırım kendimizi yalnızken bile daha az yalnız hissedeceğiz.