Her ne kadar ülkeler arası komşuluk ve çıkar ilişkilerinin ayyuka çıktığı bir şarkı yarışmasını izlemiş olsak da; hafta sonum, müziğimiz ve sinemamız adına oldukça başarılı haberlerle şenlendi. Avrupa'da bir kez daha sanatımızın iki dalında ses getirmeyi bilen ürünlerin sevincini yaşadım kendi adıma. Umarım yalnız değilimdir.
Bu sevinci, iki yarışma yaşattı bana. Biri Eurovision Şarkı Yarışması'ydı; diğeri de Cannes Film Festivali... (Burada Eurovision'u ele alacağım. Cannes Film Festivali, sayfamızda manşeti yer alıyor çünkü. İlgilenenler oradan okuyabilirler.)
Kimileri, müzik alanında benim başarı olarak gördüğümü yadsıyacak; "Hadi canım, ne başarısı.. Yedincilik nasıl başarıdan sayılır!.."diyecektir. Ancak bu yadsımanın, yarışmadaki "birkaç ayrıntıyı görmezden gelmiş olmaktan ileri geldiği" kanısındayım. Bu ayrıntılar içerisinde "ülkelerin bir sanat dalını ülke çıkarlarına ve komşuluk ilişkilerine alet etmelerine" yer vermeyeceğim. Onu da katarsak başarımızın değeri birkaç kat daha artar çünkü "yarışmada en az komuşusu olan ülkelerden" biriydik.
Öncelikle "okumuş çocuklar" diye sunduğumuz "Mor ve Ötesi" grubunun sahnede gösterdiği performans oldukça başarılıydı. Ancak, hani okumuş çocuklar dedik ya, onlara da gerçekten "liseliymiş gibi davranan TRT'nin tutumu", bu söylemle gayet iyi örtüşüyordu doğrusu.
Neden böyle düşünüyorum? Çünkü "Deli" şarkısının klibini birçoğunuz görmüşsünüzdür. "Ezel Akay" gibi alanında uzman bir yönetmence çekilen klipte; "geleneksel Türk tiyatrosunun tipleri"nden esinlenilerek yapılmış dev kukla ya da maskotlar yer alıyordu. Grup üyeleri de şarkılarını bu kuklalar arasında bir güzel seslendiriyordu. "Şarkının içeriğiyle belli bir uyumu" yansıtıyordu. Görselliğiyle "şarkı bir kat daha haz veriyordu" dinleyenine ki, hala öyle bence.
İşte ben de yarışmayı izlemeye koyulduğumda, "Mor ve Ötesi" grubunun yarışmada sahne alıp şarkılarını söylediği sırada, "o klipteki gibi görsel etkinin sahneye yasıtılacağını düşündüğümden", oldukça meraklandım. Acaba nasıl olacaktı? diye. Çünkü bu tür yarışmalarda tek başına yalnız şarkının sözleri ya da müziği yeterli değildir. "Müzikalitesini ya da sözlerdeki anlamı besleyecek bir görsellik" gereklidir her zaman. Müziğin ya da sözlerin etki gücünü oldukça arttıran bir öneme sahiptir görsellik. Aynı zamanda da kendi "yerel kültürünüzün otantizmini ve egzotizmini yansıtmaya" yarar.
Oysa benim bu düş ve düşümcelerim, meğer bana bir hayal kırıklığı yaşatmak için yer etmiş içimde. Az önce de dediğim gibi, "TRT yetkilileri", bizim okumuş çocukları, "liseli öğrencileri yarışmaya götürür gibi bir havadaymış" meğer. Şarkının söylendiği sırada hiçbir "görsel destek yok arkada". Yarışma sırası geldiğinde bekliyorum ki, aralardan bir yerlerden "Hacivat" çıksın, "Karagöz" çıksın... Ne bileyim "Kavuklu ya da Pişekar" çıksın. "Tuzsuz Deli Bekir" çıksın en azından. Hani adında deli de geçiyor ya... Yok!.. Hiçbir şey yok!.. Mor ve Ötesi, yanlarında yönlerinde hiçbir şey olmadan olanca gayretleriyle şarkılarını söylediler ve çekildiler köşelerine.
Ne oldu?.. Hani, "Sertab Erener" için ya da "Kenan Doğulu" için yapılan onca "görsel, otantik gösteriler" nerede? Bence buna yanıtları da yok zevatı muhteremlerin. Peki, yarışma öncesinden başlanan bu eksiklik, Mor ve Ötesi grubuna "görsel ve yazılı basınımızdan" da gelmedi mi? Onlardan ne kadar destek geldi? Daha doğrusu şöyle soralım; Kenan Doğulu ve Sertab Erener'e gösterilen ilgi ne kadar gösterildi? Öyle, göze görünür yoğunlukta değildi.
Aklınıza şöyle bir soru gelebilir, "ulusal çaptaki basın, ilgi gösterse ne olur göstermese ne? Bu yarışma uluslar arası değil mi?" diye. Ancak en basit haliyle şunu belirtmek yetecektir bu biçimde düşünenler için: "Avrupa'ya yayın yapmayan kanal, gazete var mı?" Bir düşünün!.. Yanıtı bulduğunuzda, daha ne yanıtlar gelecek ardından!..
Hadi bunları geçelim bir kalem. "Gelelim akıllara takılan birkaç ayrıntıya". Akla takılmayacak gibi de değil hani... Mor ve Ötesi bu şarkıyı "Türkçe sesledirmek" istedi ve "söyledi". Tüm "karşı çıkışlara rağmen" Türkçeyi kullandılar. Hala söylüyorum; "gayet de başarılıydılar". Peki, "onlardan önce Türkiye adına yarışan arkadaşlar" nece söylediler? "İngilizce"... Bir ara "dil ucunda azıcık da Türkçeyle"... Bizim okumuş çocuklar ne yaptı, alabildiğinde "dilimizi duyurmak adına Türkçe seslendirdiler". "Hatta Türkçeyi rock müziğe göre kullanmanın çok güç olduğunu bile bile". Türkiye'de adamakıllı rock müzik söyleyen gruplar ingilizceyi bu yönüyle tercih ederler. Ancak "Mor ve Ötesi bunun da üstesinden gelmeyi bilen" bir grup. Bir şeyler söylemek noktasında da derdi olan bir grup; yani, "protest rock söylüyorlar" diyebiliriz.
TRT'nin yarışan şarkı için "sahnedeki görselliğe pek önem vermemesi", saygıdeğer basınımızın pek ilgi göstermemesi acaba "grubun Türkçe sevdasından" mı ileri geldi dersiniz!.. Hani ileride şöyle; "Efendim, geçen yıl Türkçe bir şarkıyla yarışmaya katıldık. Gördük ki, olmuyor. Bizi anlamıyorlar! O nedenle İngilizce bir şarkıyla yarışmaya katılacağız." diyebilmek için bir kılıf mıdır bu tutumları? Peşinden, "aalaluya, aalaluya!.." nidalarıyla; tek ses olmuş bir basın, biraz ortalığı karıştırıp kendine yeteri kadar malzeme sağladıktan sonra: "Elbette, elbette, ingilizce söylenmeli" mi diyecektir. Ne dersiniz!..