İNSAN MANZARALARI

Reşit Öztürk

Okuduğu üniversitenin rektörünün adını bilmeyen üniversite öğrencilerimiz var. Hayattan bihaber yaşayan insanlar var. Ekmeğin fiyatını bilmeyen sözüm ona tuzu kurular var. İlindeki öğretmen okullarının adını bilmeyen eğitmenler var. İnsanları sosyalleştiremiyorsak, bu gibi konuları gerekirse müfredata almak gerekir.
              Google'ın nasıl yazıldığını bilmeyen üniversite mezunlarımız var. Sınıf öğretmenliğinin, ilkokul öğretmenliği olduğunu bilmeyen okumuş insanlarımız var. Bu nasıl bir okumaktır veya okutmaktır yorumu size bırakıyorum.
               İnsanımızın düştüğü garip ve düşündürücü durumlar bunlarla bitmiyor tabiî ki. Yaşadığı evin yangın merdiveninde mangal yapıp, yangına sebep olanlar var. Asansörden dairesine evcil hayvan çıkartanlar var, merdiven ve yangın merdiveni olduğu halde. Yine asansörü dışarısı kabul ederek, sigara içen koskoca adamlarımız var.
               Günlerdir doğurmakta güçlük çektiği hayvanına yardım edeyim derken, yavrunun bacaklarından çekerken bacaklarını koparan insanlar yok değil. Yeni doğmuş bebeğini sokağa atıp ölümüne sebep olan anne babalar yok değil. Bu nasıl bir iştir, anlamak mümkün değil. İnsanımızın yaşadığı güçlükleri görmezden gelmek, bana ne demek, cahil olmak, bilinçsiz olmak veya bildiğini paylaşmamak böyle bir şey olsa gerek.
               İnsanın olduğu her yerde, doğru gitmeyen işler hep var olmuştur. Şu semt pazarlarından hepimiz pazar kalktıktan sonra geçmişizdir. Şükür ki bir belediye başkanımız bu işi gördü ve çözmeye de kararlı gözüküyor. Savaş alanından farksızdır o pazar yerleri. Kaldı ki o kadar zor bir iş değildir çöpünü poşete atmak. Aslan yatağından belli olur, atasözünü hiç duymamış olanlar, inşallah bir gün duyarlar da, bizim o eli öpülesi insanımıza yakışır bir çevre bırakırlar.
               Çocuklarımızdan ne kadar haberdarız? Babalarının ceplerini, hocalarının hesaplarını karıştıran birer fare mi oldular yoksa? Hiç ilgileniyor muyuz onlarla? Akşam eve geldiklerinde tüm aile fertleri bir masa etrafında toplanıp yemek yiyorlar mı? Çocuğum bu gün ne yaptın diyor muyuz? Derdini sevinicini paylaşıyor muyuz? Yoksa günde beş defa işyerine, kahvehaneye, köyde tarlaya, ahıra giderken yılda bir defa çocuğumuzun okuluna gitmiyor muyuz? Yeri geldiğinde en değerli varlıklarımız olan, geleceğimiz olan gençlerimizi başıboş bırakma lüksümüz yok, onlara karşı görevlerimiz var sevgili dostlar.
               Her yüz aileden biri, parçalanmış aile, haberlerini hepimiz okuyoruz. Annesi veya babası boşanmış, ayrı yaşayan veya ölmüş olan çocuklarımız var. Yetiştirme yurtlarında büyümenin getirmiş olduğu bir davranış şekli olmalı ve var. Bu hiç de arzu edilen bir durum olmuyor sevgili okurlar. Öncelikle çocuklarımızı ve ailemizi korumalı ve eğitmeliyiz, diye düşünüyorum.
              Toplu taşıma araçlarında çalan müzik türü ve ses seviyesinden dolayı, cinayetlerin işlenebildiğini, önceleri duymuş insanlarız. Örneğin cenazeye giden bir insana eğlenceli müzik dinlettirmek, onun sinirlenmesine sebep olabilir. Çok dikkatli ve hassas olmak, ince eleyip sık dokumak ama kafayı da fazla takıp hasta olmamak gerek.
               Kamuya ait işyerinde şahsi cep telefonunu, hak geçer diye şarj etmeyen insanların varlığını düşündüğümüzde, bu memleket için borcumuzu nasıl ödeyebiliriz sorusunun cevabı zor olsa gerek. Evine aldığı ürünün poşetini atmayıp yıkayıp asıp kuruttuktan sonra tekrar kullanan insanları ben sizle paylaşmayayım da neyi paylaşayım? Bunlar memleketin gerçek insan manzaralarıdır, kalın sağlıcakla.
              
           

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.