Sevgili dostlarım, sanırım bundan birkaç hafta önceydi. İyi adam olmakla ilgili yazı yazmış, olaylara insanların bakma şekli ve kişiden kişiye değişen memnuniyetle ilgili birkaç kelamda bulunmuştuk. Ancak gördüm ki, bazı şeyleri tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor. Maalesef insanlarımıza tek cümle yetmiyor, adeta kifayetsiz kalıyor. Bu mecrada buyurun hikâyemize.
Efendim adamın biri oğluna ders vermek amacıyla köyünden oğluyla şehre doğru yola çıkar. Hani o zamanlar Anadol, Serçe, Tofaş gibi rüzgarın oğulları olmadığı için yanlarına ömür törpüsü bir eşeği alırlar. Eşeği alırlar emme, eşekte mızmızın teki. Ne yürümeye ne durmaya geliyor. Efendim, eşeğin kabul etmeyeceğini bildiklerinden bizimkiler, yanlarına hiçbir yük almazlar. Eşeğin huysuz olduğunu bildikleri için karakaçanın yuları ellerinde yaya olarak yola koyulurlar. Yürü Allah yürü derken, yolda karşılarına bir adam çıkar. Adam bizimkilere döner, Yahu kardeşim. Böyle iş mi olur. Eşeğin nalını yükten mi esirgiyorsunuz. Biriniz binsenize şu merkebin üzerine der. Adamın fırçayla karışık akıl vermesi üzerine, oğul eşeğin sırtına biner.
Evlat merkepli, baba tabanvay yola revan olurlar. Az giderler uz giderler, tam derenin oraya geldiklerinde karşılarına aksakallı biri çıkar, Ey kendini bilmez çocuk, senin atana saygın bu mudur ki, atanı karakaçanın arkasından yürütüyorsun diyerek çocuğa çıkışır. Babaya da, Aziz dostum, son zamanlarda bir kıyamet alametidir gidiyor, çocuklar baş atalar ayak oldu. İzin vermeyin böyle şeylere diye celalli öğütte bulunur.
Aksakallının fırçası üzerine bu sefer yer değişir ve baba karakaçanla, oğul tabanvayla yola koyulur. Yine az gider uz giderler bu sefer karşılarına bir topluluk çıkar ve Bre vicdanını yediğimin cahil köylüsü. Yazık değil mi bu sabiye. Lokma kadar çocuğu yürütüyorsun da kendin merkep üzerinde havalı havalı yol alıyorsun der. Milletin kendisini kınamasından sonra baba çocuğunu alır ve eşeğin boynuna yakın kısmına oturtur. Gel zaman git zaman, yine karşısına biri çıkar, Ey zulüm ehli, nedir bu aymazlığınız? Siz ıslık çala çala gidiyorsunuz ya, altınızdaki dört çekerli can çekişiyor. Kuldan utanmazsınız anladık da, Allah"tan da mı utanmıyorsunuz ki, bu hayvancağızı böyle hor kullanıyorsunuz der.
Bu söz üzerine baba ve oğul, dört çekerden aşağı iner. Hayvanın yorulduğu yönündeki telkinlere kulak veren baba alır eşeği sırtına. Zorlana zorlana yol alırlarken, karşılarına bir grup daha çıkar ve başlarlar gülmeye, Ey dostlar, akıldan zoru olanı gördünüz emme, böylesini gördünüz mü? diyerek kafa yaparlar.
Gülüşmelerin ardından karakaçanı sırtından indiren baba, Ey oğul, insanlara ne yaparsan yap, hepsini memnun edemezsin. En iyisi mi sen bildiğin doğruyu yap. Yaradan senden memnun olsun. İnsanları o kadar fazla önemseme. Yoksa zerre miskal yol alamazsın söylemedi deme diyerek güzel bir nasihatte bulunur.
Sevgili dostlarım bu hikayeden alınacak dersin eşliğinde Menderes kulunuz, birilerini memnun etme anlayışından sıyrılalı yıllar oldu. Biz bildiğimiz doğruları yaparak, Yaratanı memnun etme cihetindeyiz. Başarabilirsek ne mutlu bize. Kalın sağlıcakla.